AKP hükümeti Türkiye’yi içine girdiği derin ekonomik krizden çıkarmak için çalmadık kapı bırakmıyor.

IMF ile anlaşma, bir süredir kimseye hesap vermeden, adeta “bakkal defteri” gibi yönetilen Türk ekonomisinin de uluslararası denetime açılması anlamına geldiği için, hükümet tarafından tamamen “gündem dışı” bırakılmış durumda.

Bu durumda çare, Merkez Bankası’nın kasasını biraz olsun dolu göstermek için çeşitli ülkelerle swap anlaşmaları yapılmasından geçiyor. ABD ile denendi, olmadı. Japonya ve İngiltere’ye başvuruldu, hala yanıt yok. Kala kala Katar kaldı.

Nitekim Katar’la swap hattı 15 milyar dolara yükseltildi.

Katar’la Türkiye arasındaki toplam ticaret hacminin 2 milyar dolar seviyesinde yürüdüğü düşünüldüğünde, swap hattının 5 milyardan 15 milyara çıkarılmasının ekonomiye “bilançoyu güzel gösterme” dışında neye yarayacağı sorusunu bir tarafa bırakıp; Katar’ın neden Türkiye’ye hep “yüce gönüllü” yaklaştığına odaklanmak gerek.

Katar Emiri, swap anlaşmasından çok önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uçak da hediye etmişti. Bir de üstüne, Katar toprakları üzerinde Türkiye’ye askeri üs kurma izni de verdi. (Katar’daki üssün Katar’ı korumak için kurulduğunu düşünenler;

Orada zaten yıllardır, Türk üssünün kat be kat büyüklüğünde bir Amerikan üssü var.)

Peki bunların karşılığı ne olabilir?

Bilinenler, tank palet fabrikası ile, başta Katar Emiri’nin annesinin Kanal İstanbul güzergahında, daha Kanal’ın nereye kurulacağı kamuoyuna açıklanmadan -elbette tesadüfen- satın aldığı dönüm dönüm araziler.

Bilinmeyen ise, hepimizin içini çok daha acıtacak cinsten;

DOĞU AKDENİZ’DE RUMLAR’IN KATAR’A PETROL ARAMA İZNİ VERDİĞİ PARSELİN SIRRI

Son dönemde Türkiye gündemine giren “Mavi vatan” konseptine bir bakmak lazım. Askeri kesimlerde yıllardır sıklıklı kullanılan bu konsept, Rumlar’ın Akdeniz’de Türkiye’yi ve KKTC’yi dışlayıp, tek taraflı petrol ve doğalgaz arama ruhsatları dağıtmaya başlamasıyla “popüler” olup, günlük kullanıma da girdi.

Rumlar, yaklaşık son 20 yıl içinde iğneyle kuyu kazar gibi uğraşıp, Akdeniz’i Türkiye’yi dışlayacak şekilde “parsellediler”;

Mısır’la, İsrail’le Akdeniz’i paylaşma anlaşmaları imzalayıp, Kıbrıs adasının etrafını -deyim yerindeyse- kafalarına göre bölüp, 12 farklı petrol ve doğalgaz arama ruhsat bölgesi oluşturdular.

Türkiye’de buna karşılık Antalya’nın güneyinde kendi petrol ve doğalgaz arama ruhsat alanlarını oluşturdu.

KKTC de ayrıca, -elbette Türkiye ile yapılan anlaşma çerçevesinde-  Ada’nın kuzey, doğu ve güneydoğusunda kendi ruhsat sahalarını belirleyip, ilan etti.

Şimdi Kıbrıs Adası’nın etrafında Rumlar’ın, KKTC’nin ve Türkiye’nin ayrı ayrı ilan ettikleri ve ruhsatladıkları petrol ve doğalgaz arama parselleri var.

Rumlar’ın parsellerinin bir kısmı Türkiye’ninki, bir kısmı ise KKTC’nin parsel alanlarıyla çakışıyor.

Rumlar’ın tek taraflı ilan ettikleri 12 parselden sadece iki tanesi ne Türkiye’nin, ne de KKTC’nin ilan ettikleri ile çakışmıyor.

Ve sıkı durun;

Çakışmayan iki parselden birinde, Katar ve ABD petrol arama ruhsatı almış durumda.

Daha ne diyelim ?...