ABD’de Donald Trump’ın dört yıllık başkanlık dönemi dikkat çekici hamlelerle dolu.

En dikkat çekicileri ise “geri çekilme” üzerine kurulu olanlar.

Trump, 2. dünya savaşı sonrasında kurulan sistemin yapı taşı örgüt ve anlaşmaları teker teker “işlevsiz” hale getirdi.

ABD, Trump’ın Başkanlık koltuğuna oturduğu andan itibaren dört yıllık süre içinde;

* İran’la yapılan nükleer anlaşmadan,

* 1987’de dönemin SSBC’si ile imzalanmış Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan,

* Küresel iklim değişikliği ile mücadeleyi öngören Paris Anlaşması’dan,

* son olarak da Açık Semalar anlaşmasından çekildi.

Trump, bunlarla da sınırlı kalmadı;

* ABD’yi Dünya Sağlık Örgütü’nden de çekti

* BM teşkilatları üzerinden Filistinliler’e verilen yardımları kesti

* NATO’yu ise işlevsiz hale getirdi.

En kritik geri çekilme adımları ise, ABD’nin denizaşırı askeri varlığının azaltılması yönünde geldi.

* ABD Trump döneminde, Suriye’deki Amerikan askerlerini büyük ölçüde çekti,

* Irak’ta Bağdat hükümeti kontrolündeki bölgelerdeki Amerikan askerlerinin sayısını düşürüp, kuzeydeki Kürt bölgesine taşınması devam ediyor

* Afganistan’daki Amerikan varlığı gün be gün azalıyor.

Trump şimdi de Almanya’daki Amerikan askeri varlığını azaltmaya başladı.

Peki çekilen Amerikan askerlerinin yerini kim alacak/alıyor ?

Kimi yerde insansız hava araçları, uzaktan kumandayla çalıştırılan füzeler, kimi yerde “vekil” güçler.

Suriye örneği hemen yanıbaşımızda;

ABD, tonlarca yardım, silah, mühimmat gönderdiği, eğitim verdiği PKK terör örgütü uzantısı örgütü Fırat’ın doğusunda kendisine “vekil” atamış durumda.

ABD’nin Suriye özel Temsilcisi Jim Jeffrey’in “burayı Rusya için bataklığa çevireceğiz” cümlesiyle özetlenebilecek Amerikan politikasına, Fırat’ın batısında kalan İdlib’de de Türkiye dolaylı destek veriyor. Türkiye’nin İdlib’deki askeri varlığı nedeniyle Rusya/Esad ikilisi, henüz bu bölgeyi tam olarak kontrol edebilmiş değil.
Benzer bir durum Libya’da yaşanmaya başladı;

Rusya’nın lejyonerlerle, savaş uçakları ile destek verdiği Hafter komutasındaki güçlerin tüm ülkeyi kontrol etmesinin önündeki tek engel Türkiye.
Türkiye Trablus’taki Sarraç hükümetine açık destek verirken, ABD’nin de “dolaylı desteği” giderek görünür hale geliyor. ABD’nin “sanal” Trablus Büyükelçiliği Türkiye’nin tezlerine destek veren açıklamalar yapıyor, Fransa NATO’da Türkiye’ye karşı giriştiği diplomatik mücadelede yanlız kalıyor, Türkiye’nin insansız hava aracı desteğiyle Sarraç güçlerinin geçenlerde aldığı Vatiyye üssüne yönelik saldırı -ki en büyük şüpheli Birleşik Arap Emirlikleri yaptı- hem Mısır’da, hem BAE envanterinde olan F-16’larla değil, Fransız Mirage uçakları ile yapılıyor.

TRUMP İKİNCİ KEZ SEÇİLEBİLİR Mİ?

Trump Amerikası’nın boşalttığı dünya düzeninde kendisine daha aktif bir yer arayan AKP hükümeti ise, Kasım ayında yapılacak Amerikan seçimlerinde -deyim yerindeyse- tüm yumurtalarını Trump’ın sepetine koymuş durumda.

Eğer Trump seçilirse, belli ki ABD’nin “geri çekilme” siyaseti sürecek, AKP hükümeti de genellikle dünyadaki Müslüman Kardeşler/İhvan odaklı yürüyen etki alanını -elbette Washington ile koordine halinde- daha da genişletmeye çalışacak.

Trump yeniden seçilirse, Halkbank davası gibi, S-400 yaptırımları gibi AKP hükümeti açısından sonuçları ağır olacak konular da, en azından dört yıl daha ötelenmiş de olacak.

Peki ya Trump seçilemezse?

ABD’deki kamuoyu yoklamaları AKP hükümetini üzecek sonuçlar içeriyor.

Demokrat Başkan adayı Biden’ın yoklamalarda Trump’a attığı fark yüzde 8’lere ulaşmış durumda.

Özellikle Trump’ın Covid-19 salgınını “küçümser bir tavır içine girmesi”, geleneksel olarak Cumhuriyetçi Parti’yi destekleyen eyaletlerde bile Amerikan Başkanı’na desteği sıkıntılı hale getirmiş durumda.

Genellikle demokratları destekleyen eyaletlerde ise yine Covid-19’a bağlı artan işsizlik ve ekonomik zorluklar, yine doğrudan Trump’ın hanesine eksi oylar olarak yazılıyor.

TRUMP’IN “BEKA” SÖYLEMİ

Epey bir süre kamuoyu yoklamalarından gelen “alarm zillerini” yok sayan Trump ise, ABD Bağımsızlık Günü 4 Temmuz’da yaptığı konuşmada, kendisine karşı eleştirilere karşı kampanyasını ne üzerine kuracağının işaretini verdi;

Trump, -tıpkı Türkiye’de AKP-MHP ikilisinin son yerel seçimlerde yaptıları gibi- seçim kampanyasını “beka” üzerine kuruyor. 4 Temmuz konuşmasında, “solcu faşizm” tehlikesinden bahseden Trump, buna örnek olarak da siyahilere yönelik polis şiddeti protestolarında yaşanan münferit asayiş olaylarını gösterdi. -Oysa ki, çok büyük ölçüde sorunsuz sona eren gösterilerde yaşanan yağma ve polisle çatışma olaylarının bir bölümünde, Trump’ın geleneksel destekçisi olan beyaz üstünlükçülerin parmağı olduğu ortaya çıkmıştı.- Trump’ın “beka” ve “istikrar” söylemi ABD’de tutar mı bilinmez. Ama son yerel seçimlerde, aynı söylem Türkiye’de tutmamıştı...