Millet ittifakı eliyle Türkiye’nin içine hapsedildiği “Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi” zaten uzun zamandır alarm veriyordu.

Korona virüs salgınıyla birlikte hiç çalışmadığı ortaya çıktı.

En somut gösterge AKP hükümetinin aldığı, yapboza dönen salgınla mücadele önlemleri;

* Mesela daha geçen hafta Korona ile mücadele önlemleri paketiyle iç hat uçuşlarına ve otel konaklamalarına vergi indirimi getirdiler. Bu hafta açıkladıkları yeni önlem paketiyle de vatandaşlara yurtiçi seyahatı yasakladılar. Vatandaş, sadece zorunlu hallerde vali izniyle seyahat edebilecek. Peki seyahat yasaksa, neden yaptınız o vergi indirimini? Kim kullanacak?

* Yurtdışından gelenlere karantinayı taksit taksit uyguladılar. Umrecilerden binlerce kişi hiçbir önlem alınmadan geçti, gitti. (Pardon, ateşlerini ölçmüşler, ama önceden de umrecilere ateşleri yüksek görünmesin diye ilaç dağıtmışlar). İnsanlar bu vurdumduymazlığa tepki gösterince, hemen ardından gelen ikinci parti umreciyi -öğrencileri gece yarısı yurtlardan atıp- karantinaya aldılar. Ama bu arada diğer ülkelerden gelenleri, mesela salgının yeni merkezi olan New York’tan gelenleri “nasihat verip” evlerine gönderdiler. New York’la uçak seferleri -tahminim çok karlı olduğu için- bu hafta sonuna kadar durdurulmadı bile.

* Okulları tatil edip, çocukların sağlık sorumluluğunu aileye yüklediler.65 yaş üstü vatandaşlara sokağa çıkma yasağı getirip, onların sorumluluğunu da aileye, komşuya, belediyeye ve polise yüklediler. Ama o yaşlılar ile çocukların birlikte yaşadıkları çalışan yetişkinler için herhangi bir önlem almadılar. İnsanlar işlerine gitmeye, akşam da eve dönmeye devam ediyorlar. Nasıl korunacak aynı evde yaşayan yaşlı ve çocuklar ? -Erdoğan çıkıp tüm 65 yaş üstüne kolonya ve maske gönderileceğini söyledi. O bile hala gönderilmedi.-

* Camilerde topluca kılınan namazların yaratabileceği salgın riskini önce görmezden geldiler. Ancak gelen tepkiler üzerine Diyanet İşleri Başkanı, camilerin Cuma namazlarına kapatılması kararını verdi. Ancak bu kararı bizzat kendi deldi; Topladı etrafına kendi seçtiği bir grup adamı, tüm Türkiye’de Cuma namazı yasakken, kendisi Cuma namazı kıldı. (sırf bu özel olarak seçilen kişilerle yapılan VIP namaz bile, Diyanet İşleri Başkanı’nın görevini kötüye kullanması değil de nedir?)

* “Evde kal Türkiye” diye kampanya başlattı AKP hükümeti; Ofis çalışanları büyük ölçüde buna uydu. Ama bedenen çalışanlar, mesela inşaat işçileri akla bile getirilmedi. İnşaatlar tam gaz devam ederken, eve ekmek götürmek zorunda olan işçiler de korunmasız çalışmaya devam etti. -Ne de olsa AKP’nin en sevdiği sektör inşaat. İnşaat sektörü durursa, belli kesimler için rant da, kar da durur. O yüzden durdurmadılar. -Rant o kadar tatlı ki, böyle olağanüstü bir ortamda, Kanal İstanbul’un “olağan” ihale sürecini ertelemeyi düşünmediler bile. Maskeli ve eldivenli görevlilerin, aralarına birer sandalye koyarak yaptıkları -hiç de acelesi olmayan- ihalenin fotoğrafları, tüm Türkiye’nin aklına “koyun can derdinde, kasap et derdinde” atasözüyle birlikte silinmemek üzere kazındı.

* Küçük işletmeler “evde kal Türkiye” diye kapanıp, kar edemeyince, işçi çıkarmaya, büyükler de işçiyi “ücretli izne göndermeye” başladı. Buna karşı da AKP hükümetinin tek yaptığı sermaye sınıfına “ricada bulunmak” oldu; “lütfen işçi çıkartmayın”.

Ne bir önlem, ne bir yaptırım. Yok.

TÜRKİYE’Yİ SEVİNCE BOĞAN ÖNLEM: KABİNE TOPLANTILARI TELEKONFERANSLA YAPILACAK !

* Herkes panik halinde “ne olacak halimiz” diye beklerken, Cumhurbaşkanlığı talimatıyla oluşturulan bilim kurulu toplantı yaptı. Kulislere sızanlar, bilim kurulunun “tam karantina” yani tüm yurttaşları kapsayan sokağa çıkma yasağı” önerdiği kulislere sızdı. Nitekim Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın toplantı sonrasındaki açıklamalarında bunun izleri vardı. Koca, “son kararı Cumhurbaşkanı verecek” dedi.
Hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ekranlara çıkıp önlemleri açıklayacağı duyuruldu. Ancak Erdoğan çıkıp uzun uzun kendisi için alınan önlemleri anlattı. Bundan sonra AKP hükümetinin toplantıları “telekonferans yöntemiyle yapacağını” açıkladı.

* Erdoğan aynı açıklamada bir de “önlem” diye, Ankara, İstanbul, İzmir gibi bütün Büyükşehir belediyelerinin zaten yapmakta olduğu, toplu taşımada sınırlı yolcu uygulamasını açıkladı. Üstelik tam bir sene önce CHP’ye kaptırılan Büyükşehir Belediyelerinin AKP hükümetinden daha doğru ve hızlı salgın önlemi almasını gölgelemek amaçlı olsa gerek, il bazında kurullar oluşturup, valiler devreye sokuldu.

İDLİB’DE MEHMETÇİĞİN YARALANDIĞINI RUSLARDAN DUYDUK

Korona gündemine kapılmış giderken, daha geçen ay Rusya ve Suriye ile savaşın eşiğine geldiğimiz İdlib unutuldu gitti. O kadar ki, İdlib’de cihatçı teröristlerin Mehmetçiğe saldırdığını, iki Mehmetçiğimizin yaralandığını da Rusya Savunma Bakanlığı kamuoyuna duyurdu.

Erdoğan’ın bir dönem İdlib gerilimi için “savaş” tanımlamasını kullanmasının altını doldururcasına bölgeye binlerce asker gönderen Milli Savunma Bakanlığı, İdlib’deki Mehmetçiğin korona salgınından “nasıl korunduğu” konusunda herhangi bir açıklama yapma gereği bile duymadı.

Rusya ile yapılan anlaşmada İdlib’de M-4 karayolu üzerinde Rus ve Türk askerlerinin birlikte devriye gezecekleri açıklanmıştı. Ancak 10 Mart’ta Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu çıkıp “M-4’ün güney kısmını Ruslar denetleyecek, kuzey kısmını biz” diyerek kafaları iyice karıştırdı.

Hükümet’in İdlib’i tümden boşvermiş görüntüsüne rağmen, İyi Parti Milletvekili Aydın Sezgin işin peşini bırakmadı. Soru önergesi ile İdlib’in Türkiye sınırında olan kuzey bölümünün “peşaverleşme ihtimaline” dikkat çekti. Ama aldıran kim?

Son bir ayda bu yaşadıklarımız alt alta yazınca çok acıklı duruyor;

Aynı zamanda AKP hükümetindeki dağılmışlığı, Türkiye’nin nasıl “yönetilemediğini” de ayan beyan gösteriyor.

Olan hepimize, Türkiye vatandaşlarına oluyor...