ABD Başkanı Donald Trump’ın Washington DC’de düzenlediği mitingin ardından destekçilerinin Kongre binasını basması sadece ABD'yi değil tüm dünyayı sarstı. Olayların ardından Twitter ve Facebook Trump'ın hesaplarını hemen askıya almadı.

İlk etapta Trump'a müdahale konusunda geç kalmakla eleştirilen sosyal medya ağları, müdahalenin ardından da ifade özgürlüğüne müdahale ile suçlandı.

Peki Trump'ın en etkili kullandığı Twitter başta olmak üzere sosyal medya şirketlerinin bu kararı ne ifade ediyor?

Konuyla ilgili iletişim bilimi alanında uzman olan Prof. Dr. Nurdoğan Rigel'in görüşlerine başvurduk.

1) TRUMP'IN HESABI NEDEN KAPATILDI?


Prof. Dr. Nurdoğan Rigel, Trump'ın ifade özgürlüğünü kötüye kullandığı görüşünde. Rigel, sosyal medya ağlarının Trump'ı tek tek sistemden düşürmesiyle ilgili şunları söylüyor: "Trump 'haber aktörü' kavramı açısından bakarsak bir 'söylem seçkini'ydi. Artık bir söylem seçkininden söz edemiyoruz. Biz üniversitede medya içeriklerinin üretiminde hep iki kavramla konuşurduk. Söylem seçkini ve söylem düşkünü. Bunun kendi içinde bir hiyerarşisi vardı ve bu hiyerarşi önce iktidarı elinde tutan siyasilerle başlar. Söylem seçkini olan Trump'ın bu mecraları kötü kullandığını görüyoruz. Kendisi söylem üretim özgünlüğünü ve ifade özgürlüğünü kötü kullanıma tabii tuttuğu için sosyal medya sisteminden çıkarılan ilk örneği dünyaya yaşattı. Dolayısıyla sosyal medya ağlarının yaptığı ciddi bir sosyal sorumluluk örneğidir. Aynı zamanda iki taraf üzerinden bakıp tartışılması gereken bir durum bu. Çünkü iki ucu keskin kılıç."

[custom_content title="SÖYLEM SEÇKİNİ VE SÖYLEM DÜŞKÜNÜ" desc="İletişim fakültelerinde öğretilen bu iki kavramın anlamı kısaca şöyle: Söylem seçkinleri genellikle siyasetçiler, sanatçılar, bilim insanları gibi haberde baskın olarak ağırlığı görülen ve söylem üreten seçkinlerden oluşuyor. Söylem düşkünleri ise diğer insanlar. Haber dilinde daha edilgen bir konuma denk düşüyor. Ancak günümüzde sosyal medya bu ayrımı başka bir noktaya taşımış durumda. Artık 'söylem düşkünü' olarak nitelendirilen herkes, söylem seçkini olabilme potansiyeli taşıyor.">

2) SOSYAL MEDYA HESAPLARI KAPANMASA NE OLURDU?


Nurdoğan Rigel, "Sosyal medya platformlarının ortak tutumu, belki de dünyayı ikinci bir Hitler vakasından kurtardı" diyor. Rigel'e göre; Trump'ın 'söylem seçkini' olmaya dair iletişim kanalları kapatılmasaydı ABD'yi çok daha zor günler bekliyor olabilirdi.

"Erken mi konuşuyorum bu konuda bilemiyorum çünkü maalesef bunun dört yıl sonrası da var" diyen Rigel, 2024'teki seçimlere işaret ederek "Dört yıl sonrasını da Amerika ve dünyanın düşünmesi gerekiyor" ifadesini kullanıyor. Neden dünyayı da işin içine kattığını ise şöyle açıklıyor: "Çünkü nükleer silahlar da işin içinde. 'Soğuk savaş sonrasında bu işler bitti' diyemeyiz. Bu anlamda ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi’nin söylediğine katılıyorum. Bu insanın eline nükleer güç vermek, gerçekten hem dünya hem de Amerika için risk konumunda. Şu anda dünyayı rahatlatan belki de şu var. On günden az bir zaman kaldı. Neredeyse hepimiz 20 Ocak’ı bekler hale geldik. 20 Ocak'ta bitecek ama tamamen bitecek mi? Sosyal ağlar ortak bir şekilde bu kararı almış olmasalardı, bitmezdi diye düşünüyorum."

Twitter, Trump'ın şahsi hesabını askıya aldığında 88 milyon takipçisi vardı. | Fotoğraf: Shutterstock


"Trump'ın kozları demokrasiyi yıkabilirdi"

Trump örneği üzerinden sosyal medyanın etkisine de değinen Rigel, durumu şöyle özetliyor: "Haber aktörü iletişim fakültesi derslerinde kullandığımız bir kavramdır. Trump tam anlamıyla bir haber aktörü ama tehlikesi şu: Aktörlerin arkasında yöneten bir yönetmeni vardır. Yani onlara 'dur' diyebilecek biri var. Ancak bu haber aktörüne 'dur' diyecek kimse yok. Senaryoyu kendini yazıyor ve kendisi oynuyor. Oyununu da ücretsiz bir şekilde bütün dünya izliyor. Sosyal medya da bunun dağıtıcısı anlamına geliyor. Elindeki ilk koz 88 milyon takipçi. İkinci koz da 70 küsur milyon Amerikalının oyunu almış olması. Bunu koz olarak kullanmak, bir demokrasiyi devam ettirmenin değil tam tersine yıkabilecek olmanın da bir göstergesine dönüştü. 6 Ocak olaylarında bunu gördük."

[special_article_template title="" desc="Trump tam anlamıyla bir haber aktörü ama tehlikesi şu: Aktörlerin arkasında yöneten bir yönetmeni vardır. Yani onlara 'dur' diyebilecek biri var. Ancak bu haber aktörüne 'dur' diyecek kimse yok. Senaryoyu kendini yazıyor ve kendisi oynuyor." who="Prof. Dr. Nurdoğan Rigel">

3) TWITTER VE FACEBOOK'UN KARARI NASIL DEĞERLENDİRİLMELİ?

Dünyada ve Türkiye'de sosyal medya şirketlerinin Trump'ın hesaplarını askıya almasını ciddi anlamda eleştiren ve bu kararı "ifade özgürlüğü" karşıtlığı olarak yorumlayanlar da mevcut. Nurdoğan Rigel de 'iki ucu keskin' kılıç derken bunu kastediyor. Trump bu anlamda bir istisna ancak bir taraftan da sosyal medya şirketlerinin gücü yadsınamaz bir boyuta ulaştı.

İletişim bilimi uzmanı Nurdoğan Rigel'e bu soruyu da yöneltiyoruz. Rigel, "İfade özgürlüğünün kullanabilmesi için ifadenin ne içerdiği önemli. 'İfade sürekli kötülük ve yalan üzerinden işliyorsa bu özgürlüğü kullanamaz' dediler" diyor.

Prof. Dr. Nurdoğan Rigel


"Burada konuşulması gereken belki gözetim kapitalizmi" diyen Rigel, "Temelinde kâr elde etmeyi amaçlayan, kişisel verilerin metalaştırılması üzerine yoğunlaşmış bir ekonomik sistem" olarak adlandırılan bu kavrama dikkat çekiyor. Gözetim kapitalizmi, kişisel veriler işlenerek alınıp satılacak bir meta haline geldiğinden beri dünyadaki en değerli kaynaklardan biri olmuştu. Rigel, Trump örneğinde Shoshana Zuboff’un 'gözetim kapitalizmi' kavramının başka bir şeye dönüştüğü görüşünde:

"Twitter ve Facebook’un bu kararı, gözetim kavramını bizi gözleyenler değil bizi gözetenlere dönüştürdü. O yüzden bu kararı kutlamak gerekiyor. Gözetim kavramını izleyen, belki de tırnak içinde 'sinsice izleyen' olarak yorumlayabiliriz. Ancak Türkçe'nin güzel bir tarafı olan 'gözetmek' de vardır. Yani korumak ve kollamak vardır. İşte bu 'gözetim kapitalistleri' kendilerinden beklenmeyecek bir olgunlukla Amerikan demokrasisi için önemli bir şey yaptılar ve sistemi düşünerek toplumu gözetmeye başladılar."

[special_article_template title="" desc="Örneğin Obama’ya yenilen Massachusetts valisinin konuşması çok önemliydi. 'Lütfen insanlara gerçeği söyleyelim' dedi. Çünkü sistem sürekli yalan söyleyen bir insanla karşı karşıya kaldı. 'Gerçeği söyleyelim' ifadesi şuna dikkat çekiyor: 'Trump kaybetti, Biden kazandı.' Sürekli insanların kafalarını karıştırmak yerine ve kafası karışan bu insanların ne kadar tehlikeli olabileceğini görmek zorundayız." who="Prof. Dr. Nurdoğan Rigel">

4) YAŞANANLAR SOSYAL AĞLARLA İLGİLİ NE ANLATIYOR?

Trump'a yönelik alınan kararlar sosyal medya platformlarının kırmızı çizgiyi nereye çekmesi gerektiğini de gündeme getirdi. Rigel'e göre; bu anlamda dünya çapında bir düzenleme şart. "Ciddi bir şekilde manipülasyona açık kitleler var. Bunların korunması gerekiyor" Rigel, Trump’ın tırnak içinde yaptığı bir iyilik varsa o iyilik bunun daha net anlaşılmasına sebep olmasıdır" görüşünde. Rigel düşüncelerini şöyle aktarıyor:

"Geleneksel medyanın kendine ait filtreleri var. Bizim yaş grubunun sosyal medyaya biraz mesafeli davranmasının nedenlerinden biri de buydu. Çünkü filtre yoktu burada. İnsanlar bir şey yapıyor ve sorumluluk almıyor. Ne olur ne biter nasıl bir etki yaratır diye düşünmeden yazıp çiziyorlar. Birçoğu sadece sayı olarak bakıyor. Şu kadar beğeni aldım, şu kadar takipçim var gibi. Filtreleri yok. Tamamen kullanıcının zihnindeki ve karakterindeki filtrelere bırakıyoruz olayı. Hiçbir eşik yok. Eşik bekçisi yok. Filtreler yok. Ciddi bir şekilde manipülasyona açık kitleler var. İşte bunların korunması gerekiyor."