Birçok vatandaş için döviz kurları, ekonomideki gidişatı değerlendirmek için en çok bakılan göstergelerden biri. Sadece kurlara bakarak ekonominin durumunu değerlendirmek yanıltıcı olsa da…

2018 ve 2020’de yaşanan iki kur krizi, kurlardaki değişimin gündemdeki ağırlığını daha da artırdı.

Sanayideki ve tarımdaki ithal girdi bağımlılığı, banka mevduatlarının yarısından çoğunun döviz ve altın olması, yüksek dış borç, döviz kurlarındaki değişimin enflasyona etkileri düşünüldüğünde, kurların bu kadar ilgi çekmesi normal.

Nitekim, 2020 yılına 5,95 ile başlayan dolar/TL kurunun kasım ayı başında 8,57 ile rekor kırmasının ardından siyasette de deprem oldu ve ekonomi yönetiminde değişikliğe gidildi.



Ekonomi yönetiminin değişmesi ve Merkez Bankası’nın finans piyasalarının talebine uyarak faiz artışına gitmesiyle döviz kurları düşüş eğilimine girdi.

Kur dün 7,24 seviyelerine kadar geriledi. Bugün tekrar 7,41 görülse de son iki ayda kurda çarpıcı bir düşüş oldu.

Işık Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Evren Bolgün ve East Capital Gelişen ve Öncü Piyasalar Portföy Yöneticisi Emre Akçakmak ile TL’de son iki ayda kaydedilen değer kazancının nedenlerini ve bundan sonrası için öngörülerini konuştuk.


1- FAİZDE TABLO DEĞİŞTİ


Uzmanlar, TL’de son yıllardaki değer kaybında hükümetin düşük faiz ısrarının etkili olduğuna dikkat çekiyor.

Nitekim, Mayıs 2020’de enflasyon yüzde 11 seviyelerindeyken Merkez Bankası (TCMB) politika faizini yüzde 8,25’e kadar düşürmüştü. Bankalara yapılan fonlamanın ortalaması, bu oranın da altına düşmüştü.

Faizleri düşük tutup kredi muslukları sonuna kadar açılınca, ithalatla birlikte TL’den döviz ve altına kaçış da hızlandı.

TL’nin dolar karşısındaki değer kaybının yüzde 30’u aşmasıyla yaşanan depremde ekonomi yönetimi değişti ve faizler yüzde 17’ye çekildi. Politika faizi, mayısta enflasyonun yaklaşık 3 puan altındayken geçen ay 3 puan üzerine çekildi. Öyle ki, Türkiye, 2020’de Danimarka ve Güney Sudan ile birlikte dünyada faiz artışına giden üç ülkeden biri oldu.

Yıl ortasında yüzde 7,4 ile enflasyonun belirgin şekilde altına gerileyen TL mevduat faizleri de geçen hafta ortalamada yüzde 17’ye yükseldi.

Doç. Dr. Bolgün, 24 Aralık’ta politika faizinin piyasa beklentilerinin üzerinde artırılmasının pozitif etkisinin yıl başı sonrasındaki haftada görüldüğünü, çünkü faiz artırıldığı dönemde Avrupa ile ABD’nin Noel tatilinde olduğunu hatırlattı.

Akçakmak, Ağustos 2018’de kurun 7,20’lere çıkmasının ardından politika faizinin yüzde 24’e yükseltildiği dönemi hatırlatarak “Kurda yaklaşık iki ay önce başlayan bu hareket aslında Eylül 2018'deki sert faiz artışını takip eden döneme benziyor” diyor.


2-DOLAR ENDEKSİ GERİLEDİ


Kurun düşüşünde Bolgün ve Akçakmak’ın dikkat çektiği bir diğer etken, dolar endeksinde son dönemde kaydedilen gerileme.

Nitekim dolar endeksinde son iki ayda yüzde 5’lik düşüş oldu.

Dolar endeksi; ABD dolarının euro, Japon yeni, İngiliz sterlini, Kanada doları, İsviçre frangı ve İsveç kronundan oluşan sepet karşısındaki değerini ölçüyor. Yani dolar bu süreçte, sadece TL karşısında değil, dünyanın önde gelen para birimlerinden oluşan sepet karşısında da değer kaybetti.

Bolgün, ABD’de Joe Biden’ın seçilmesiyle yeni ve daha büyük mali teşvik paketi beklentilerinin artmasının, dolar endeksini baskıladığını, önümüzdeki dönemde dolar endeksinde yüzde 4-5 oranında bir düşüş daha olabileceğini belirtti.

Işık Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Evren Bolgün

3-YABANCI SICAK PARA GİRİŞİ BAŞLADI


Faiz artışı ve Cumhurbaşkanı ile yeni ekonomi yönetiminin yabancı para fonlarının istediği mesajları vermesinin ardından ülkeye yüksek miktarda döviz girişi olması, TL’nin değer kazanmasını sağladı.

Nitekim, son iki ayda TL varlıklara toplamda 16 milyar dolarlık yabancı girişi olduğu tahmin ediliyor. Bu rakamın yaklaşık 1,6 milyar doları hisse senedi, 2,6 milyar doları tahvil (devlet iç borçlanma senedi) kanalından. TCMB verileri bu durumu yansıtıyor. Analistler, swap (döviz-TL takası) kanalından da 11-12 milyar dolarlık giriş olduğunu tahmin ediyor.

Bolgün, sermaye hareketleri açısından küresel risk iştahının yüksek olduğunu ancak giren sıcak paranın kısa vadeli ve hemen çıkabilecek durumda olduğuna dikkat çekiyor.

4- KREDİLERDE FREN


Düşük faizle birlikte rekor kredi büyümesi, 2020’de TL’nin değer kaybında etkili olmuştu. Kredilerle yaratılan TL mevduatın bir bölümü dövize ve altına çevrilmiş, ithalat da artmıştı. Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) verilerine göre, Türkiye 2020’de dünyada ihracatı gelirken ithalatı artan tek ülke oldu.

2020’nin ikinci çeyreğinde ortalamada yüzde 11 seviyelerine kadar düşen tüketici kredisi faizleri, geçen hafta ortalamada yüzde 22 seviyelerine kadar yükseldi.

Böyle olunca da TL kredi hacmindeki artış aralıkta 12 milyar TL’de kaldı. Bu rakam ocak-kasım döneminde aylık ortalama 64 milyar TL idi.

Emre Akçakmak


 

5-YERLİLERİN DÖVİZ ALIMI KUR DÜŞÜŞÜNÜ SINIRLADI


TL mevduat faizindeki artışa ve yabancıların TL alımlarına rağmen, yurt içi yerleşiklerin yabancı para mevduatları kasım ve aralıkta artmaya devam etti.

TCMB verilerine göre, bu kalemde kasımda 6,9 milyar dolar, aralıkta 7,7 milyar dolar artış oldu.

Bir kısmı euro ve altının bu dönemde dolar karşısındaki değer kazancından, yani parite etkisinden kaynaklı olsa da son iki ayda yerleşiklerin yabancı para mevduatının 14,6 milyar dolar artması, kurdaki düşüşü frenledi. Bu kalemde 2020 genelindeki artış ise 42 milyar doları buldu.

Bolgün, “Son iki ayda yerlilerin döviz ve altın alımları olmasaydı kurda 6,50’leri görebilirdik” dedi.

6- RİSKLER SÜRÜYOR


Bolgün, kurun bundan sonraki hareketine ilişkin birçok parametre olduğunu ancak 7’nin altını görmek için yurt içi yerleşiklerin dövizden TL’ye geçmesi gerektiğini, bunun da mevcut güven sorunları ve geçmiş deneyimler nedeniyle kolay olmadığını dile getirdi.

Kurda kısa vadede 7,10 ile 7,30 arasında dalgalanma beklediğini belirten Bolgün, dövizin seyri açısından ABD’de Biden yönetiminin Halkbank ve S400 dosyalarında alacağı tavır ile Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz konusundaki tutumunun belirleyici önemde olduğunu, bu başlıklarda mart ayının çok kritik olacağını belirtti.

Cari açık ve kısa vadeli borç kaynaklı yüksek dış finansman ihtiyacı, swap hariç net rezervlerin -47 milyar dolar seviyesinde olması ve yükseliş için Merkez Bankası’nın döviz alım ihalelerinin yaratacağı talep artışı gibi unsurlar da kurları etkileyecek.

“Geçmişteki hataları tekrarlamamak için bundan sonra üç kritik dengeye bakacağız” diyen Akçakmak şöyle devam etti:

“Birincisi; güçlenen TL’nin önceki yıllarda olduğu gibi ithalatı tetiklememesi.

İkincisi; dolarizasyonun bu seviyelerde yeniden artmak yerine tutarlı ve rasyonel politikalar ile zamanla azalması.

Üçüncüsü; Merkez Bankasi'nın özellikle son iki yılda erimiş olan net rezervlerini bu süreçte düzenli bir şekilde güçlendirerek bir nevi bağışıklık sistemini güçlendirmesi. Bunların hepsini bir arada yapmak gerçekten zor olacak.”