Türkiye, dünyada çift haneli enflasyona sahip az sayıdaki ülkeden biri. Dünyada enflasyon ortalama yüzde 2 seviyelerindeyken, Türkiye 2020’yi yüzde 14,6’lık enflasyonla kapattı. Bu oran, Merkez Bankası’nın (TCMB) yüzde 5’lik resmi hedefinin yaklaşık üç katı.

Hükümet, enflasyonu tek haneye indirme vaadini dile getirmeye devam etse de, köprü ve otoyol geçiş ücretlerine yapılan yüzde 25’lik zam, bu vaatle zıtlık oluşturuyor.

Köprü ve otoyollarda müteahhitlere verilen geçiş garantilerinin TL değil döviz üzerinden hesaplanması, zamların da enflasyonun üzerinde ve döviz kurlarındaki artış kadar olmasını beraberinde getiriyor.

Uzun süre Merkez Bankası’nda başekonomist olarak görev yaptıktan sonra 2019 yazında görevine son verilen ve şu an Bilkent Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Hakan Kara ile Türkiye’nin enflasyon sorununu konuştuk.


“FAİZİ DÜŞÜR DEDİK, ENFLASYONU DÜŞÜR DEMEDİK”


1- Türkiye, dünyada çift haneli enflasyona sahip çok az sayıdaki ülkeden biri. Benzer sınıftaki birçok ülke çözmüşken Türkiye neden enflasyon sorununu çözemiyor?

Bu sorunun uzun yanıtı bir kitabı doldurur fakat kısa yanıtı şu: çünkü enflasyonu düşürmeyi yeterince istemedik. Kısa vadeli faydaları uzun vadeli ve kalıcı kazanımlara feda eden miyopik yaklaşımın ürünü.

Merkez Bankasına “bitir artık şu enflasyonu” demedik. Faizi düşür dedik, enflasyonu düşür demedik.

Peki toplum bu duruma neden tepki vermedi? İşte bu zor bir soru. Sanırım hane halkı ne olup bittiğini pek anlamadı. Şirketler kesimi ise bir şekilde teşvik ve ucuz sübvanse kredilerle idare etti. Siyasetçiler de toplumdan talep gelmeyince enflasyonu düşürmenin kısa vadeli maliyetini ödemek istemediler.

Şimdi tabii enflasyon kontrolden çıkınca toplumsal farkındalık artmış görünüyor. Toplumdan talepler yükselince de bu aşamada Merkez Bankası'na daha fazla yetki verildi. Keşke bu noktaya işler bizi zorlamadan gönüllü olarak gelebilseydik.

“ENFLASYON BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR”


2- Yüksek enflasyonun ekonominin geneline ve vatandaşların refah düzeyine verdiği zararlar nedir?

Yüksek enflasyon ekonomiyi için için yiyen bir hastalık gibidir. Kısa vadede kredi teşvikleri gibi ağrı kesicilerle geçiştirilebilir, fakat uzun vadede yatağa düşürür.

Enflasyon sabit gelirlilerin alım gücünü azaltır. Gelir dağılımını bozar ve belirsizliği artırır. Planlama yapmayı zorlaştırır, kaynakların verimsiz dağılmasına neden olur. Bütün bunlar daha az yatırım ve vatandaş için daha az iş olanağı demektir.

Finansal piyasaların derinleşmesini engeller, dış sermaye akımlarının kalitesini bozar. Kırılganlığı artırdığı için faiz ve kur oynaklığını artırır. Vatandaş vaktini gereksiz yere enflasyondan korunmaya harcar.

Enflasyon bütün kötülüklerin anasıdır. Yüksek enflasyonla yaşayıp da istikrarlı büyüme ve refah sağlayabilmiş dünyada tek bir ülke dahi yoktur.

Prof. Dr. Hakan Kara

“YENİ NORMAL ÇİFT HANE OLDU”


3- Türkiye'de enflasyon tek haneye indiğinde de dünya ortalamasının çok üzerindeydi, yüksek tek haneliydi. Son yıllarda enflasyonda yüzde 10'un üzerinde seviyelerde katılık oluştu mu?

2017 yılına kadar tek haneli enflasyon bir referans noktası olmuştu. İnsanlara enflasyon ne olur diye sorduğunuzda 8-9 olur ama 10 olmaz diyorlardı. Bu bile eksik de olsa bir çıpaydı.

2017 sonrasında dört sene üst üste çift haneli enflasyon yaşayınca yeni normal çift hane oldu. Bugün örneğin artık bir berber veya kuru temizleyici zam yaptığında yüzde 15-20’den aşağı yapmıyor. Çalışanlar maaşlarına tek haneli zam yapılmasını adil bulmuyor. Haliyle bu durum enflasyonda yüzde 10’ların üzerinde katılık yaratıyor.

“TÜİK ÖZERK OLMALI, GÜVEN OLMADAN BAŞARI OLMAZ”


4- Vatandaşın hissettiği enflasyonla ile resmi enflasyon rakamı arasındaki fark hep konuşulur ama son dönemde bu konu daha çok konuşuluyor. Anketlerde de vatandaşın hissettiği enflasyon yüzde 30'ları buluyor. Bu farkın nedeni ne? Sorun sadece resmi kurumlara ve TÜİK'e güvensizlikten mi kaynaklanıyor?

Bu konuda veri kısıtı nedeniyle somut bir şeyler söylemek zor fakat bu konudaki hoşnutsuzluğun giderek artmasını ciddiye almak gerekiyor. Ortada bir güven açığı olduğu kesin.

TÜİK’in daha şeffaf ve iletişimde aktif olması lazım. Eğer gerçekten doğru ölçtüklerini düşünüyorlarsa kamuoyuna bütün bilgileri açmalılar. Vatandaşın ve yatırımcıların veriye olan güvensizliği devam ettiği sürece hiçbir ekonomi politikası başarılı olamaz. En kısa zamanda güven tesis edilmeli.

Öncelikle TÜİK’in icracı bir kurum olan Maliye Bakanlığı'ndan ayrılarak daha özerk bir konuma getirilmesi, sonrasında da bir iletişim ve şeffaflık seferberliği başlatması gerekiyor.

“ASGARİ ÜCRETİ AYARLARKEN GIDA ENFLASYONU REFERANS OLMALI”


5- Gelir gruplarına göre vatandaşların tüketim sepetleri ve dolayısıyla da bireysel harcamalarındaki fiyat değişimleri farklılaşıyor. Düşük gelir gruplarının tüketim sepetlerindeki fiyat artışlarının son yıllarda resmi enflasyondan daha yüksek olduğunu görüyoruz. Bu nedenle, özellikle ücret ve vergi zamları belirlenirken gelir gruplarına göre enflasyon farklılıkları hesaba katılabilir mi? Bunu yapan ülkeler var mı?

Ülkelerde ücret belirleme prosedürlerine baktığımızda genelde bir uzman komitenin bu işi yaptığını görüyoruz. Merkezi yönetimlerin ücretleri doğrudan belirlediği ülkeler de var. Buralarda genelde TÜFE enflasyonuna veya geçmiş ücret artışlarına endeksleme söz konusu.

Enflasyonun yüksek olduğu ülkelerde özellikle alt kalemler arasındaki fiyat farklılıklarının önemli ölçüde arttığı dönemler ayrı bir yaklaşım gerektiriyor. Mesela bizde son yıllarda gıda fiyat enflasyonu genel TÜFE’nin epey üzerinde gerçekleşti. Bu durum düşük gelirlilerin aleyhine oldu. Zira dar gelirlilerin yaşam maliyeti gıda enflasyonuna daha yakın.

Bu nedenle de asgari ücretleri ayarlarken gıda enflasyonunu referans almak daha adil bir yaklaşım. Dünyada da bunun örnekleri var. Geçmişte gıda fiyatlarının yüksek arttığı yıllarda Çin eyaletleri böyle ayarlamalar yapmıştı. ILO da (Uluslararası Çalışma Örgütü) ülkelere bunu öneriyor. Asgari ücret ve düşük gelir grubunun ücretleri ayarlanırken kendi yaşama maliyetlerini temsil eden bir sepetin kullanılmasını tavsiye ediyor.

“HÜKÜMETİN ENFLASYONDAKİ DOĞRUDAN ETKİSİ YÜZDE 30”


6- Hükümet, köprü ve otoyol geçiş ücretleri ile alkoldeki ÖTV gibi alanlarda enflasyonun üzerinde zam yaptı. Son yıllarda bu tip zamların birçok örneğini gördük. Hükümetin enflasyonun üzerinde yaptığı zamlar, doğrudan ve dolaylı olarak enflasyonu nasıl etkiler? Bu tür zamların enflasyon beklentilerini bozucu etkisi olur mu?

Yönetilen/yönlendirilen fiyatların enflasyon üzerinde doğrudan ve dolaylı etkileri bulunmakta.

Doğrudan etkileri TÜFE içinde belirli bir ağırlığının olmasından kaynaklanıyor. Kamu tarafından fiyatı kontrol edilebilen ürünlerin TÜFE içindeki ağırlığı yüzde 14. Bunlar elektrik, su, doğal gaz, şehir içi ulaştırma, çay, eğitim hizmetleri, otoyol geçiş, diğer vergi ve harçlar gibi kalemlerden oluşmakta.

Bir de tütün, akaryakıt ve otomobil gibi vergilerle sık sık değiştirilebilen fiyatlar var. Bunları da dahil edersek TÜFE içindeki ağırlık yüzde 30’a ulaşıyor. Dolayısıyla kamunun etkilediği fiyatlar TÜFE üzerinde doğrudan belirleyici olmakta.

Dolaylı etkiler ise beklentiler ve maliyet üzerinden ortaya çıkmakta. Örneğin enerji kalemlerindeki artış dolaylı olarak özel ulaşımı ve üretim maliyetini etkilemekte. Kamunun fiyatlama davranışı beklentiler açısından da kritik.

Eğer devlet kendi belirlediği fiyatları ve vergileri hedefine göre ayarlamazsa vatandaş neden inansın? Görüldüğü gibi hükümetin TÜFE üzerindeki etkisi epey büyük, hatta Merkez Bankası'ndan bile daha fazla denebilir. Böyle bir yapı içinde kamunun kontrolündeki fiyatların enflasyon hedeflerinden fazla sapmaması önemli.


"ENFLASYON İLE HAYAT PAHALILIĞI FARKLI"


7- Enflasyon ile hayat pahalılığı aynı şey mi? Farklıysa, farkları nelerdir?


Hayat pahalılığı gelirin belirli bir yaşam standardını sağlayacak kadar yüksek olmaması demek. Daha da öz söylemek gerekirse, alım gücünün düşmesi. Yani artık ihtiyacınız olan ürünü daha az satın alabiliyorsunuz.

Bu iki sebeple olabilir. Ya fiyatlar gelirinizden daha fazla artmıştır, ya da fiyatlar artmasa dahi geliriniz düşmüştür. Dolayısıyla hayat pahalılığı ile enflasyon farklı şeyler.

Mesela Cumhuriyetin ilk yıllarında enflasyon yoktu fakat özellikle büyük buhran döneminde hayat pahalılığından sıkça şikayet edildiğini görürüz. Bunun bir nedeni o zamanlar tarım ekonomisi olmamız. Tarımsal ürün fiyatları düşünce geçimini buradan kazanan insanların alım gücü önemli ölçüde azalmıştı.

“2021 SONUNDA TEK HANE OLASILIĞI EPEY AZALDI"


8- Dünyada son dönemde emtia ve gıda fiyatlarında ciddi artışlar var. Bu durum 2020'de enflasyon görünümü açısından risk teşkil ediyor mu? Faiz şimdilik yüksek tutulsa da 2021 için enflasyon için riskler neler?

Küresel gıda fiyatları uzun yıllardır ortalamada tüketici enflasyonunun üzerinde artmakta. Pandemi döneminde
gıda talebinin artması, buna karşılık arz yönlü kısıtlar ve kuraklık nedeniyle üretimin düşmesi gıda fiyatları üzerinde ilave bir baskıya neden oldu.

Emtia fiyatlarındaki artışta ise hem küresel likiditenin hem de Çin büyümesindeki toparlanmanın etkisi var. Mevcut koşullarda bu eğilimlerin bir süre daha etme olasılığı bulunmakta. Bu da 2021 yılı enflasyonuna dair risk oluşturuyor.

Bir diğer risk de hizmet enflasyonundan gelmekte. Hizmetlerde geçmiş enflasyona endekslemenin yüksek olması ve birçok sektörde iş gücünün temel girdi olması önümüzdeki dönemde fiyatlar üzerinde baskı yaratabilir.

Bu sene asgari ücret artışı ve geçmiş enflasyon seviyelerini düşünürsek toplam ücretlerde yüzde 16-18 arası artış olacaktır. Bu da zaten hizmet enflasyonunu belli bir eşiğin üzerinde tutmaya yeter.

Enflasyon dinamikleri açısından fiyatlama davranışının esas belirleyicilerinden biri de beklentiler. Şu anda bir yıl sonrası için enflasyon beklentileri yüzde 10,8 düzeyinde, resmi tahminin 1,4 puan üzerinde. Fakat beklenti anketi tahminleri son 10 yılda ortalamada gerçekleşmenin 1,5 puan altında kalıyor, bunu da dikkate alırsak düzeltilmiş beklentinin yüzde 12 olduğunu söyleyebiliriz.

Dolayısıyla, ücret ve beklentilerin mevcut seyri enflasyonda bir süre daha katılığa yol açacak gibi görünüyor. Mayıs ayından itibaren enflasyonda bir düşüş olacaktır fakat bu düşüşün yavaş olma riski var ve bu dinamiklerin bizi yıl sonunda yüzde 9,4’e getirmesi zor. Sonuç olarak, bu sene sonunda enflasyonun tek haneli değerlere inme olasılığı epey azalmış durumda.