Yöneylem Sosyal Araştırma Merkezi Araştırmalardan Sorumlu Genel Koordinatörü, siyaset bilimci Doç. Dr. Derya Kömürcü, Mayıs ayına ait Türkiye Gündemine ilişkin araştırma sonuçlarının detaylarını SÖZCÜ’ye açıkladı.

- Yöneylem’in oluşturduğu Türkiye Siyaset Paneli nedir?

Yöneylem Sosyal Araştırmalar Merkezi olarak Aralık 2019’dan itibaren her ay düzenli olarak Türkiye gündemini, seçmen tercihleri ve algısını ölçerek kamuoyunun dikkatine sunduğumuz Gündemetre çalışmasını Ocak 2021 itibariyle Türkiye Siyaset Paneli’ne dönüştürdük. Bulgularımızı beş aydır düzenli olarak hem kamuoyuyla paylaşıyor, hem de raporlaştırarak abonelerimizin dikkatine sunuyoruz.



Türkiye Siyaset Paneli, Türkiye seçmen evrenini temsil eden 26 bölge, 27 ile yayılmış 3 binin üzerindeki panelistlerimizden oluşan örneklemden elde edilen canlı bir veri setidir. Bu panelden elde ettiğimiz verilerle ülke gündemini, seçmenlerin siyasi tutum, düşünce ve eğilimlerini çok daha hızlı, sağlıklı ve güvenilir biçimde ölçmeyi, aynı panel örneklemi içinde meydana gelen değişimi düzenli olarak takip etmeyi hedefliyoruz.

- Mayıs ayı Türkiye Gündemine ilişkin araştırmanız 27 ilde 3140 kişiyle CATI yönetimi uygulanarak görüşme sonucu ortaya çıkan verilerden oluşuyor. Kişiler ve bölgeler her ay değişiyor mu? Nasıl belirleniyor?

Türkiye’deki seçmen evrenini, tüm seçmen profillerini temsil eden bir örneklemimiz var. TÜİK’in istatistiki bölge birimleri sınıflandırması 2. Düzeye göre tespit edilen 26 bölgede 27 ilde bulunan panelistlerimizle gerçekleştiriyoruz araştırmalarımızı. Toplumdaki değişimin panelimize yansıması için görüştüğümüz panelistler içinde her ay yüzde 25-30 oranında bir yenileme gerçekleştiriyor, var olan panelistlerimize yenilerini de ekliyoruz.

Yöneylem Sosyal Araştırma Merkezi Araştırmalardan Sorumlu Genel Koordinatörü Doç. Dr. Derya Kömürcü


- Bu araştırmaya katılanların çoğunluğu Türkiye için umutlu değil. Siz nasıl yorumlarsınız araştırma sonuçlarını?

Evet ne yazık ki Türkiye toplumu giderek daha karamsar bir toplum haline gelmeye başladı. İnsanlar, yalnızca geçmişe bakıp ülkenin durumunun kötüye gittiğini görmüyor, geleceğe baktığında da bir ışık göremiyor. Düşünün geçtiğimiz yılı değerlendirirken 4 seçmenden 3’ü önceki yıldan daha kötü diyor, ama önümüzdeki yıla baktığında yüzde 54 oranında da gelecek yılın bundan da kötü olacağını düşünüyor. Dahası, bu karamsarlık Türkiye’nin durumuyla da sınırlı değil. İnsanlar kendi yaşamlarıyla ilgili gelecek beklentilerini sorduğumuzda da yüzde 50’ye varan oranda “daha kötü olacak” diyor. “Daha iyi olacak” diyenlerse sadece yüzde 17 seviyesinde.



BİR ÜTOPYAYA İHTİYAÇ VAR

Corona virüsü pandemisi, ekonomik krizi daha da derinleştiren bir etki yaptı, yapmaya devam ediyor. Hem genel olarak ülke ekonomisini, büyüme rakamlarını, işsizliği vb. olumsuz etkiledi, hem de hane halkı ekonomisi üzerinde çok ciddi tahribata yol açtı. Bugün seçmenlerin yarısı geçtiğimiz ay içinde ödeyemediği bir faturası ya da karşılayamadığı bir temel ihtiyacı olduğunu ifade ediyor. Bu tür sıkıntıları, tanımadığınız bir anketöre söylemenin zorluğunu da göz önünde bulundurduğunuzda, durumun çok daha vahim olduğu düşünülebilir.

Araştırma bulgularına göre iki haneden birinde en az bir işsiz olduğu görülüyor. Dolayısıyla tüm bu sorunlar içinde, kötü yönetildiğini düşündükleri bir ülkede umudu bulmak çok da kolay değil. Ancak yine de bireyler gibi toplumlar da umudunu çok hızla geri kazanabilir. Bunun için “o parti gidecek bu parti gelecek” söyleminin ötesinde yeni bir yaşam vaadine, insanları heyecanlandıracak bir ütopyaya ihtiyaç var.



- Sedat Peker’in videoları ve iddiaları gündemi belirlemeye devam ederken yayınladığı 7 videonun izlenmesi 50 milyona yaklaştı. Sedat Peker’in anlattıkları halkta nasıl karşılık buluyor?

Şu bir gerçek; beğenelim beğenmeyelim Sedat Peker’in açıklamaları, sadece medyanın ve siyasetin değil, toplumun da gündemi haline gelmiş durumda. Gündemin bu kadar yoğun olduğu ve hızla değiştiği bir ülkede bunu sağlamak hiç de kolay değil, ama araştırma bulgularımız seçmenlerin bu konudan hem haberdar olduğunu, hem de konuyu dikkatle takip ettiğini gösteriyor. Belki bundan daha önemlisi, Sedat Peker’in açıklamalarından haberdar olanların yüzde 53’ünün bu açıklamaların doğru olduğuna inanıyor olması. Hatta bu oran, 18-24 yaş aralığındaki gençlerde yüzde 67’e yükseliyor. Normalde, Türkiye siyasetindeki aşırı kutuplaşmanın etkisiyle araştırmalarımızda seçmenlerin belirli konulardaki tutumlarının çok keskin bir biçimde parti aidiyetine göre şekillendiğini görürüz. Ancak Peker’in açıklamalarının inandırıcılığı konusunda yalnızca muhalefete oy verme eğilimindekiler değil, iktidar bloğuna oy verme eğilimindekiler de azımsanmayacak bir oranda “bu açıklamalar doğrudur” diyor.



- Geçmişe uzanan siyaset mafya ilişkisinin halen devam ettiğini düşünenlerin oranı oldukça yüksek. Bu veri sizce de ürkütücü değil mi?

Evet, Türkiye’deki 100 seçmenden 77’si şu veya bu şekilde siyaset kurumu ile organize suç dünyasının iç içe geçtiğini düşünüyor. Ama yaşadığımız gerçek ne kadar ürkütücüyse, bu oran da o kadar ürkütücü. 1990’lardan bugüne hâlâ Mehmet Ağar ise gündemimiz, bu ülkede düzeltemediğimiz çok önemli bir sorun var demektir. Sonuç olarak Kurtlar Vadisi ve onun türevi dizilerin ne kadar popüler olabildiğine baktığımız zaman bile suç örgütlerinin hayatımızda kapladığı yere dair bir fikir edinebiliriz.

- Araştırmaya göre yüzde 50,1’lik dilim Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünüyor ve sorunlarının çözümü için erken seçim talep ediyorlar. Erken seçim için nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?

Türkiye seçim yorgunu bir ülke olmasına rağmen her iki seçmenden biri erken seçim istiyor. Çünkü Türkiye gerçekten kötü yönetiliyor. Ekonominin durumundan corona virüsü salgınına, eğitimden aşı meselesine varana kadar pek çok konu seçmende ülkenin kötü yönetildiği fikrini pekiştirdi. Eskiden bu tür sorunlar karşısında iktidar partisinin oyları erir ya da ilgili bakanın popülaritesinde düşüş yaşanırdı.

Bugün gözlemlediğimiz şey şu: seçmen kötü yönetimin sorumlusu olarak öncelikle “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ni, ardından da bu sistemi getiren ve uygulayıcısı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı görüyor. Seçmenlerin yüzde 60’a yakını parlamenter sisteme geri dönülmesini isterken, yürürlükteki sistemden memnun olanların oranı yüzde 32 seviyesinde. Düzenli olarak sorduğumuz “Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması durumunda Recep Tayyip Erdoğan’a oy verir misiniz?” sorusuna “Asla oy vermem” şeklinde yanıt verenler her ay biraz daha artarak yüzde 50’yi geçmiş durumda.

Partiler söz konusu olduğunda AKP ve MHP’den kopan seçmenler ağırlıklı olarak kararsız ve oy kullanmayacaklar içinde kendisini yeniden konumlandırırken, cumhurbaşkanlığı seçiminde daha net bir biçimde kendilerini Erdoğan karşısındaki adayın yanında konumlandırabiliyorlar.



- "Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması durumunda Recep Tayyip Erdoğan’a oy verir misiniz?" sorusuna asla vermem diyenlerin oranı yüzde 50.5 gibi ciddi bir oran. Buna rağmen "Seçimleri kim kazanır" sorusunda Erdoğan ve muhalefet başa baş gidiyor. Burada aday faktörü mü devreye giriyor?

Mayıs ayı araştırmamız bence Türkiye siyasetinde yeni bir gelişmeye işaret ediyor. Öyle görünüyor ki, psikolojik üstünlük muhalefete geçmiş durumda ve bu, seçmene de yansıyor. “Kendi oy verme davranışınız bir yana”, yani AKP’ye, MHP’ye ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy veriyor olsanız da, “sizce önümüzdeki Pazar Cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak olsa seçimleri kim kazanır?” şeklinde sorulduğunda artık muhalefetin kazanacağı fikri öne geçmiş durumda. Yüzde 54 muhalefet kazanır derken, yüzde 39 Erdoğan diyor. Bu oranlar şunu söylüyor, AKP’ye, MHP’ye Tayyip Erdoğan’a oy vermeye devam eden seçmenlerin de bir kısmı artık seçimin kaybedileceğini düşünüyor.

Kuşkusuz bu noktada muhalefet için cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl bir strateji izleneceği, adayın kim olacağı ve benzeri konular çok önemli. Ancak bu ay, yine yeni bir gelişme olarak muhalefet adayının kim olacağından bağımsız bir şekilde seçmenlere “Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mı, muhalefet adayına mı oy verirsiniz” diye sorduğumuzda yüzde 42 kim olduğuna bakmaksızın muhalefet adayına, yüzde 40’ı “Erdoğan’a oy veririm” şeklinde yanıt veriyor. Dolayısıyla muhalefet partilerinin doğru bir strateji ve ortak bir adayla birinci turda cumhurbaşkanlığı seçimini kazanma ihtimalinin ortaya çıktığı söylenebilir.

- Tüm araştırmalar Türkiye’nin en büyük sorunu ekonomi, geçim sıkıntısı, işsizlik diyor. Ülkenin daha kötüye gideceğini düşünenlerin oranı yüzde 53.7... En kötü senaryo umutsuzluk değil mi?

Kötü yönetildiğini düşündüğünüz ve gördüğünüz bir ülkede umudun yeşermesi hiç kolay değil. Corona virüsü pandemisi de bu “kötüye gidiyoruz” hissine katkı sağladı. Öte yandan sorunlara çözüm üretmek konusunda muhalefet de iktidar kadar seçmeni ikna etmenin uzağında görünüyor Ama bir an gelir ve umut çok hızlı yeşerir ve birden bire herkes “her şey çok güzel olacak” demeye başlayabilir.

Türkiye toplumu 90’ların ikinci yarısını, 2000’lerin başını, AKP’nin tek başına iktidara geldiği 2002 seçimlerinin öncesini de çok karamsar yaşadı. Bugün 2002 öncesi döneme çok benzeyen bir süreçten geçtiğimizi düşünüyorum. Sorun, daha güzel bir yaşam vaadini üretecek ve seçmeni ona ikna edecek siyasi aktörün bir türlü çıkamıyor olması.