Aralarında Basın Konseyi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Çağdaş Gazeteciler Derneği, DİSK Basın-İş, Haber-Sen, Türkiye Foto Muhabirleri Derneği ve Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın da bulunduğu 14 basın kuruluşu, Cumartesi günü İstanbul'da düzenlenen Onur Yürüyüşü'nde AFP foto muhabiri Bülent Kılıç'ın boğazına bastırılarak gözaltına alınmasına karşı eylem yaptı. Protesto, saat 14.00'te İstanbul Valiliği önünde gerçekleştirildi. “Özgür basın susturulamaz”, “Nefes almak istiyoruz” sloganları atıldı.

"ŞİDDET ÇOK DAHA TEHLİKELİ BOYUTA ULAŞTI"

Gazetecilerin, toplum adına görevlerini yaparken ağır şiddetle karşı karşıya olduğunun belirtildiği açıklamada, “İçişleri Bakanlığının, gösteriler sırasında polislerin görüntülerinin alınamayacağına yönelik yasa dışı genelgesinin ardından bu şiddet, çok daha tehlikeli bir boyuta ulaşmış durumda” ifadeleri yer aldı.

"HEPİMİZİ DERİNDEN ENDİŞELENDİRİYOR"

AFP foto muhabiri Bülent Kılıç'ın polisin sert müdahalesiyle gözaltına alınmasına tepki gösterilerek, “Yürüyüşe müdahale eden güvenlik görevlileri, uygulanan şiddeti kayda almak isteyen AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ı yere yatırıp boynun bastırarak nefessiz bırakmak istedi. Güçlükle, ‘nefes alamıyorum’ diyebilen Bülent Kılıç, ölümden döndü. Amerika’da bir polis tarafından aynı yöntemle öldürülen George Floyd’un görüntüleri tüm dünyada infial yaratmışken, ülkemizdeki güvenlik güçlerinin bunu örnek alırcasına şiddet uygulaması hepimizi derinden endişelendirmektedir. Aynı gün başka meslektaşlarımızın da işlerini yapmaları engellendi” denildi.

Basın kuruluşları, gazetecilere yönelik polis şiddetini ve engellemelerini protesto etti.


"GAZETECİLERE ŞİDDETİ KANIKSAMAYACAĞIZ"

Kolluk güçlerinin bu uygulamalarıyla halkın gerçekleri öğrenme hakkının engellendiği savunularak, “Nefessiz bıraktıkları yalnız meslektaşlarımız değil, halkın haber alma hakkıdır. Bu şiddet dalgasının amacı, medya çalışanlarını bezdirmek ve görevini yapmaktan uzak tutmak ise bu amca ulaşmanın mümkün olmadığını bir kez daha gür bir sesle haykırıyoruz. Gazetecilik suç değildir ve bizler gazetecilik yapmaya devam edeceğiz. Gazetecilere şiddet uygulanmasını kanıksamayacağız. Asla kabul etmeyeceğiz” açıklaması yapıldı.

"HASAN TAHSİN’İN YAKTIĞI MEŞALEYİ TAYŞIYAN GAZETECİLERİZ"

İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) üyeleri de, İzmir Valiliği önündeki meydanda, Şehit Gazeteci Hasan Tahsin Anıtı'nda toplandı. Basın Konseyi dahil 15 gazeteci örgütlenmesi tarafından imzalanan ortak bildiriyi İGC başkanı Dilek Gappi okudu. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Matbuat hiçbir şekilde tahakküm altına alınamaz” sözünü hatırlatan Gappi “Bizler Hasan Tahsin’in yaktığı meşaleyi taşıyan gazetecileriz” dedi. Açıklama sırasında polisin de geniş güvenlik önlemi aldığı gözlendi.

Gazetecilerin eylemine usta gazetecilerden Coşkun Aral da destek verdi.


"ÇOK CİDDİ SIKINTI YAŞADIM"

İstanbul Valiliği önündeki açıklamaya Cumartesi günü polislerin çok sert müdahalesine mariz kalan Bülent Kılıç da bir açıklama yaptı. Kılıç'ın açıklaması şu şekilde:

“Bütün meslektaşlarıma, bütün basın örgütlerine, duyarlı insanlara, kamu vicdanına, bir gazeteciyi böyle bir reaksiyonla sahiplendikleri için teşekkür ediyorum. (Polisin çok sert müdahalesiyle gözaltına alındığı sırada) Gerçekten çok ciddi sıkıntı yaşadım. Zaman zaman aklıma gelince demoralize oluyorum. Çünkü bir insanın nefesinin kesilmeye çalışılması kadar herhalde vahşi bir durum yok. Maalesef ben buna bir gazeteci olarak şahitlik ettim. Videoyu izleyince anladım ne kadar kötü bir durumla yüz yüze geldiğimi.

“NİYE BÜTÜN GAZETECİLER BU OLAYA SAHİP ÇIKAMIYOR?”

O günden beri beni Anadolu Ajansı’ndan, NTV’den, CNN Türk’ten, çeşitli televizyonlardan arkadaşlarım arıyorlar. Çünkü beni tanıyorlar, sokakta hep beraberiz ama nedense bazı gazeteler, televizyonlar bunu (yaşanan olayı) görmediler bile. Bu beni çok üzdü. Bu bir mesleki sorun, bunun ötesi berisi yok… Bunun siyaseti, şuyu, buyu, hiçbir şeyi yok. Bugün bir doktor acil serviste dövüldüğünde bütün doktorlar sahip çıkıyor değil mi? Evet. Niye bütün gazeteciler buna sahip çıkamıyor? Bir gazetecinin dövülmesi veya ezilmesinin sahip çıkılmayacak noktası neresi? En çok üzüldüğüm meselelerden biri de bu oldu açıkçası.”