Sadece “Kürk Mantolu Madonna” kitabı 2 milyon adet satılan Sabahattin Ali hem Türk edebiyatı için önemli, hem de fırtınalı ve gizemli hayatı nedeniyle merak uyandıran bir isim...

Aldırma Gönül, Kuyucaklı Yusuf, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz gibi ölümsüz eserler veren Ali, 25 Şubat 1907’de, Edirne’nin Gümülcine Sancağı’na bağlı Eğridere’de doğdu.

1927’de öğretmenliğe başladıktan sonra devlet tarafından Almanya’ya gönderildi. “Bu parazit Türkleri buradan atmalı” diyen bir Alman öğrenciyi dövünce, yurda geri döndü.



1931’de, “komünizm propagandasından” tutuklandı. 9 Eylül 1931’de salıverildi. Aralık 1932’deki bir toplantıda okuduğu şiirle devlet yöneticilerini eleştirdiği gerekçesiyle tekrar tutuklandı, öğretmenlikten ihraç edildi.

1 yıl kaldığı Sinop Cezaevi’nin müdürü, onu izleme görevini cinayetten hükümlü Mehmet Kuşüzümü’e verdi. Kuşüzümü’ne göre Ali, geceleri sürekli okuyor, gündüzleri de bir sandık üzerine “Kuş gibi tüneyip” bir şeyler yazıyordu. İşte “Dışarıda deli dalgalar gelip duvarları yalar, beni bu sesler oyalar, aldırma gönül aldırma” dizeleri, o günlerde satırlara döküldü...

TUTUKLAMALARIN SONU GELMEDİ


Sinop’taki hapis günleri bittikten sonra Varlık Dergisi’nden Atatürk ile ilgili bir kaside yazması teklifi aldı. 15 Ocak 1934’te “Benim Aşkım” adlı şiiri yayımlandı. Ardından Atatürk’ün onayı ile mesleğe döndü, Orta Tedrisat Şube Müdürlüğü’ne atandı. Ancak yeniden devlet görevi verilmesi milliyetçi kesimi kızdırmıştı. Markopaşa, Malum Paşa, Ali Baba gibi dergilerde yazı yazıp, daha sert bir dil kullandı. Yazılar Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’a ait olmasına rağmen, sorumlu Sabahattin Ali olduğu için tutuklandı.


Yurt dışına çıkmak için anlaştığı kişi, celladı oldu


Tutuklamalar ve cezaevi günlerinden bunalan Sabahattin Ali, başka çaresi kalmayınca yurt dışına gitmeye karar verdi. Ancak pasaport alamıyordu. 1948 yılında önce arabasını tamir ettirdi. Ardından “Edirne’ye peynir götüreceğim” diyerek sabaha karşı yola çıktı. Elbette peynir bahaneydi, asıl amacı Bulgaristan sınırını aşarak Avrupa’ya ulaşmaktı. Pasaport alamadığı için kaçak yollardan yurt dışına çıkacaktı. Hakkındaki davalar, soruşturmalar, iddialar bitmek bilmiyordu. Kaçak yollarla yurttan çıkmak için Ali Ertekin adlı kişiyle anlaşmıştı. Sabahın erken saatlerinde buluştular. Edirne’ye gitmek üzere yola çıktılar. Ancak yan koltukta oturan bu kişinin, hayatına son verecek celladı olduğunu bilmiyordu.


YENİ BİR HAYAT YOLUNDA ACI SON


Sabahattin Ali, Edirne yolculuğundan bir daha geri dönemedi. Ali Ertekin, 2 Nisan 1948 günü Kırklareli yolunda Ali’yi kafasına sopayla vura vura öldürdü. Savcılığa verdiği ifadede ise “Bulgaristan ve Rusya’da çalışma yapıp, Türkiye’de komünist bir ihtilal çıkaracağını söyledi. Aramızda tartışma çıktı, milli duygularım tahrik oldu” diye kendini savundu. İdama mahkum edilmesine rağmen aflar ve indirimlerle 4 yıl sonra tahliye edildi. Bir iddiaya göre eski bir subay olan Ertekin devlet görevlisiydi ve Sabahattin Ali’yi aldığı talimat gereği öldürmüştü.


Bu cinayetin talimatını kim ya da kimler verdi?


Sabahattin Ali cinayetini TBMM gündemine getiren CHP Milletvekili Mustafa Adıgüzel, SÖZCÜ HaftaSonu’na şunları söyledi: “Sabahattin Ali, sadece yaşadığı dönem ülkemizin kültür ve edebiyat ortamına değil kendisinden sonra gelen kuşaklara da, şarkılar, türküler, öyküleri ile konu oldu. Nasıl öldürüldüğü bugün halen bir muammadır. Emniyet  istihbarat kayıtlarında hangi bilgiler mevcuttur? Cenazesinin ormanlık alanda bulunmasından sonra neler yaşanmıştır? Naaşının ilk gömüldüğü yerden çıkarılarak otopsi için götürüldüğü süreçte bilerek kaybedildiği doğru mudur? Sabahattin Ali’nin öldürülmesi talimatını kim ya da kimler vermiştir? Bütün bunlar aydınlatılmalıdır.”

[old_news_related_template title="Ölürse ten ölür!" desc="" image="false" link="https://www.sozcu.com.tr/2015/yazarlar/necati-dogru/olurse-ten-olur-758726/"]