Teolojik alanda yazıyor-konuşuyorsanız; sağ sol, o parti şu parti, iktidar muhalefet zemininde yürümemelisiniz. Tarafınız bellidir; siz hakikate talipsinizdir ve sadece hakikate taraf olabilirsiniz. Zulmü alkışlamamalısınız. Hakkı-doğruyu-mazlumu-ezileni tutup kaldırmalısınız. ‘Birilerinin keyfi için geçmişe sövemeyeceğiniz’ gibi birilerinin keyfi için yanlışa fetva da vermemelisiniz. Ölçü bellidir: “Dosdoğru olmak.” Siyaset yapacaksanız cübbenizi çıkartır konuşursunuz. Dinleyenler de “siyaset yapıyor” der ve geçer. Bu, Diyanet İşleri Başkanı için de böyledir, ilahiyat profesörü ya da imam/müezzin için de. Tanrısal alanı egonuza, çıkarınıza, makamınıza, birilerinin siyasi geleceğine kurban etmemelisiniz. Hesabı önce dünyada, sonra ahirette verecek şekilde hareket etmek her sorumluluk sahibi için geçerlidir ancak dini-diyaneti konuşanlar için olmazsa olmazdır. Hele iktidara yakın olup fikirlerinin ve tavsiyelerinin dikkate alındığını bilen kişi, toplumun her ferdinin (inancına, siyasi duruşuna bakmadan) vebalini taşıdığını unutmamalıdır. Bunları neden söyledim; geçen hafta Akif Beki’nin “Dünyaya adalet bize bulgur mu” başlıklı köşe yazısında, İlahiyatçı Prof. Dr. Hayrettin Karaman’a ait şu cümleyi okuduğumda bu kadar da olmaz dedim; ifade aynen şöyle: “iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem!” Aklıma ‘dişi deve’ hikayesi geldi:

AHLAK BÖYLE YOK EDİLDİ

Abdullah, Hz. Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Kûfe’de yaşamaktadır. Topladığı hurmaları satmak için Şam’a gelir; işini bitirip dönerken, Şamlı bir Arap devesinin yularına yapışır bağırmaya başlar:

- Bu deve benim. Ver benim dişi devemi!

Abdullah itiraz eder:

- Bu deve senin değil, benim; deve dişi değil, erkek!

Lakin kabul ettiremez. Kalabalık Şamlıdan taraf olur. Muaviye olay yerine gelir ve her ikisini de sorguya çeker, sonra kalabalığa döner:

- Bu deve kimindir?

- Şamlınındır, diye bağırırlar.

- Deve, erkek midir, dişi midir?

- Dişidir.

Kûfeli Abdullah şaşkındır; elini yalamakta olan erkek devesine bakakalır! Şamlı adam, deveyi Abdullah’nın elinden alır ve gider. Kalabalık dağılır.

Muaviye, Abdullah’ı yanına çağırır:

- Bak Abdullah, ikimiz de biliyoruz ki, bu deve erkektir, sahibi de sensin. Devenin değerini ödeyeceğim ama Kûfe’ye dönünce Ali’nin yanına git ve: ‘Muaviye’nin arkasında, erkek deveye dişi diyen on bin kişi var’ de; Ali ne demek istediğimi anlayacaktır!

İktidara boyun eğmeyen ve zindanda zehirlenerek öldürülen Ebu Hanife’ye boşuna İmam-ı Azam denmemiştir. Gelgelelim Müslüman coğrafya Muaviye zihniyetine teslim olur; zulmü, haksızlığı, adaletsizliği, liyakatsizliği bile isteye kabul eder ve ahlak yok olur.

CEVAP YAZARSANIZ YAYINLARIM

Sayın Karaman Hoca, sizi biraz tanırım. Gösterişe, israfa, haksızlığa, liyakatsizliğe, adaletsizce yapılan atamalara, nice üniversite mezunu iş bulamazken beş-on yerden maaş alanlara, bazı zengin taifenin vergilerinin silinmesine, saraya yakın kimi ailelerin her ferdinin en üst makamlara getirilmesine, servetleriyle dudak uçuklatan yandaş çocuklarına vs. vs. tek laf edebildiniz mi? Yoksa tüm bunların İslam ile örtüştüğünü mü düşünüyorsunuz? “Bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı hayretle izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz” derken milleti bölen bir üslup da kullanıyorsunuz; doğru, yakınlar/yandaşlar/çocuklar ihya oldu ama seksen dört milyonun sorunları aklınıza geliyor mu?

Diyanet’e yerim kalmadı, devam edeceğim.