Bir toplumda iktidar mücadelesinin en temel hali müstebitler (zorba, baskıcı) ile halk iradesinin savunucuları arasında yaşanmıştır. Halk iradesini benimsemiş bir toplumda bu anlamda bir iktidar mücadelesi yaşanmaz. Seçimler, siyasi ihtilafların çözümlenmesi için gerekir. Seçimlerle iktidar değişmez, çünkü teoride her zaman iktidar halktır. Gerçekte ise iktidarın kimde olduğunu anlamak için toplam üretimden kimin en çok pay aldığına bakılır. Müstebitler mi? Kayırılmış iş adamları mı? Yoksa halk mı? Kim aslan payını alıyorsa, kim toplum imkanlarından sınırsız faydalanıyorsa, kim kendi neslini garanti altına alacak birikimler yapıyorsa iktidar odur. Çok net ifade edelim ki milli irade mücadelesi, milliyetçi devlet davası aslan payını halka dağıtmaktır.

Totaliter rejimler ise örneğin Sovyet Rusya veya Nazi Almanya’sı; iktidar mücadelesini iyi ile kötünün mücadelesi olarak yansıtır. Yönetim, toplum menfaatlerinin ve adaletin temsilcisidir. Fertler ise müfsit (ortalığı bozucu) ve menfaatperesttir. Bu rejimlerde yönetim mekanizması kutsanır, yönetici hizmetkar olduğunu söyler, böylelikle icraatları sorgulanamaz hale gelir. Yöneticinin keyfî kendine ve yandaşlarına menfaat sağlayan uygulamaları kutsal emrin yerine getirilmesi kadar (!) denetimden ve tenkitten muaftır. Kendi menfaatini dahi belirleyemeyecek kadar basiretsiz, gayretli ve çalışkan olmadıkları için de temayüz edemeyeceklerinin farkında olan kimseler bu rejimlerin baş savunucudurlar. Çünkü herkese eşit sunulacak şartlar onlar için bir şey ifade etmeyecek, bu defa çalışkan ve becerikliler öne çıkarken onlar geride kalacaklardır. Halbuki sadece kendini ve yanındaki muhtelif zümrelerin çıkarlarını savunan bir yönetim, tüm halkı aynı geçimlik düzeyde tutarak, fertlerin birbirlerini kıskanmasını pek tabi önlemektedir. Bu kesim için “eleştiri ruhu” düzene isyan demektir. Ancak gerçekte bu ruh medeniyetin kaynağıdır.

Hükümet istibdadının ve totaliter rejime giden yolun önündeki en önemli engel halkın bilgiye erişme kapasitesidir. Bir yönetimin icraatlarının ölçülüp tartılması ancak ilim ile mümkündür. Bir ölçü anlamında iktisat ilminin diğer ilimler içinde bir yeri vardır. İktisat ilmi, yönetimin fiiliyatlarını denetlemede itimat edilecek hakiki veriler sunar. Ancak istibdat taraftarları iktisat ilminin ortaya koyduğu gerçekleri tartışmazlar. İktisatçıları aşağılarlar, maksatları hakkında şüphe uyandırırlar.  Çünkü eğer gerçekten iktisadi kanunlar var ise yönetimin başarısı bu kanunlara uygun hareket edilip edilmediğine bağlıdır. Aynı zamanda izlenen her politika bölüşümü etkiler. Bölüşümün kimin yararına kimin zararına olduğunu iktisat ilmi açıklar. Kural dışı müdahaleler, imtiyazlı bir sınıfı, halkın çoğunluğunun aleyhine olacak şekilde zenginleştiriyorsa iktidarın gerçek sahibi kim sorusunun cevabı verilmiş olur. Kim zenginleştiyse iktidar odur.