Elleriyle insan kendi sonunu hazırlar mı; ekmeğini, aşını, suyunu, taşını, toprağını zehirler mi? Doğa, sorunun cevabını veriyor; kusarak, taşarak, sallayarak.

Pandemiyle mücadele ede duralım, Marmara Denizi’nde aylardır etkisini gösteren deniz salyası pek çok canlı türünü tehdit edecek boyuta geldi. Tıpkı Covid-19 gibi musilajın oluşumu da denizlerin aşırı kirlenmesi de doğa olayı değil elbette, bile-isteye insanın sebep olduğu felaket. Bugün insan sağlığını doğrudan etkilemiyor olabilir belki ama yarınlar ne getirir, ne götürür bilmiyoruz. Zira küresel ısınmayla birlikte zehirli mikroorganizmaların artacağını ve bazı balıkları etkileyeceğini uzmanlar konuşmaya başladı bile. Yoğun yerlerde denize girilmemesi uyarısı da yapılıyor.

KİMİN UMURUNDA

Koruyan, doyuran-barındıran varlığa karşı insanın bu denli acımasızlığı akıl alır gibi değil. Gelecekte bizi neler bekliyor, çocuklar-torunlar nasıl bir dünyada yaşayacaklar, düşünmeden, olan bitene aldırmadan, sanki her şey yolundaymış gibi seyrediyoruz. Vahşi kapitalizmin üç değeri ise almış başını gidiyor: Haz, hız ve tüketim. Kendini kaybetmiş milyonlarsa yaşantısından ödün vermek istemiyor: Suyunu içip attığı pet şişesinin doğada çözülmediğini bilmiyor, bilse de umursamıyor. Plastik poşetlerin geri dönüşümü için çok fazla suya ihtiyaç olduğunun farkında değil. Orman yangınları ve ekolojik katliam, “eyvah” diyeceği kurak günlere gebe. Ülkemizde orman yangınlarının yüzde doksanı insan kaynaklı. Orman yangını demek, su altı kaynaklarının, envai çeşit hayvanın, pek çok ağaç türünün de yok olması demek. Ağaç dikseniz de yok ettiklerinizi yerine koyamıyorsunuz; ormanları yok edenlerin, rant düşkünlerinin umurunda mı peki? Tüm dünyada hayvan popülasyonlarında büyük azalma var. Katliam bitkileri de vurmuş, doğal yaşam alanlarının yok edilmesiyle birlikte sadece son 250 yılda 600’e yakın bitki türü doğaya veda etmiş.

ACIMASIZLIĞIN RESMİ

Artık günümüz insanı için ihtiyaç değil istek var! Diğer tarafta Afrika’da her beş saniyede bir çocuk açlıktan ölüyor. Her gün beş yaş altı 800 çocuk suya erişememekten yaşamını yitiriyor. UNICEF’in raporuna göre su kaynaklarının azalmasından dolayı 2040 yılına kadar dünya genelinde 600 milyon çocuk ölüm/hastalık riski yaşayacak. Dünyanın yarısı 2050 yılında yeterli su kaynaklarına ulaşamayacak. Şimdi şu rakamlara da dikkat edin: Oxfam kuruluşunun raporuna göre sadece iki bin yüz elli üç milyarder dünya nüfusunun yüzde altmışını oluşturan 4.6 milyar kişiden daha zengin! Dünyanın yüzde birlik kesimi geri kalan kesimin iki kat daha zengini. Bu denli çevresel eşitsizliği, bu denli adaletsizliği, bu denli acımasızlığı kaldırabilir miydi dünya? Ne demişti Nietzsche:Tanrı öldü, Tanrı öldü, onu öldüren biziz.” Aslında büyük bir gerçeği haykırıyordu, insan kendi hırsları uğruna onu yok saydı.

Bir üniversitede ders verirken rahip ve rahibenin karşısında da aynı şeyi söyleyecektir Nietzsche: “Şimdi mantıklı düşünelim, şimdi de aynı şey olmuyor mu? Kendi hırslarımız uğruna öldürmüyor muyuz Tanrı’yı? Öldürmüyor mu yönetenler?”

Yeryüzü boşluk sevmez, boşluğu yeryüzü Tanrıları doldurdu; diktatörler, güç odakları, bazı devletler vs. Yeryüzü tanrılarının kul ve köle kazanma mücadelesi dünyanın sonuna doğru bizi götürüyor.