PKK sorununu, “Terör Örgütlerinin Sonu”...

Kıbrıs sorununu, “Unutulan Ada Kıbrıs”...

Ergenekon kumpası, “Ergenekon’dan Çıkış”...

Sözde Ermeni soykırımı iddiaları, “Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler”...

Emekli olduktan sonra hep yazan ve toplumu aydınatmaya çalışan bir Genelkurmay Başkanı portresi çizdi İlker Başbuğ. Son kitabında, 27 Mayıs darbesini, demokratik rejimin geleceği üzerinde yaşanılan yıkıcı tesirlerinin başlangıcı olarak gördü, 27 Mayıs’tan sonra gelen askeri müdahaleler üzerinde tesirler yarattığını ileri sürdü... “Darbelere hiçbir nedenle ve hiçbir şekilde meşruiyet kazandırılamaz” diye net tavır aldı ancak tanıtım söyleşisinden bir “darbe iması” çıkarıldı. Akıl almaz bir durum. Düşünün! Türkiye iki haftadır Sedat Peker üzerinden neleri tartışıyor! Bir tarafta da ülkesi için çalışan bir komutan bir kez daha yargılanıyor. Neyse... İlker Başbuğ’la yaptığım röportajın ikinci bölümüne geçelim. Mesele: Sözde Ermeni Soykırımı...

İlker Başbuğ


Başbuğ Paşa’ya, “Osmanlı Devleti’nin suçlanmasında İngiltere ve ABD önde gelen iki devlet. Dönemin güç odakları. Osmanlı Devleti’ni mahkum edebilmek için mutlaka bazı başka çalışmaları da oldu. Neler yapmaya çalıştılar, neden başarılı olamadılar” sorusunu yönelttim: “Bu soru çok önemli. 1915 tehcir olayının ‘özel bir amaçla’, ‘planlı’ ve ‘örgütlü’ olarak yapıldığını ortaya koymak üzere İngiltere, Amerika ve Ermeniler tarafından hazırlanan ve yıllarca kamuoyunda bu yönde bir algı oluşturulması için çok çabalar oldu. Bu çalışmaların başında, Mavi Kitap, Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü ve Naim Bey’in Anıları gelmekte. Tamamen propaganda amacıyla yazdırılan bu kitaplardan Türkiye’de kaç kişi haberdardır? Bu da sorunun temel noktalarından birisini oluşturmaktadır.”

Polonyalı tarihçi Lewy ne dedi?


İlker Başbuğ’un verdiği bilgiler çok çarpıcı: Mavi Kitap, Ermeni dostu Lord James Bryce ile Arnold Toynbee tarafından kaleme alındı. Kitap 1916 yılında İngiliz Parlamentosu tarafından bastırıldı. Toynbee; 23 Haziran 1916 tarihli mektubunda ‘benim konu hakkında bilgimin büyük bölümü pek sağlam değil ve ikinci ağızdan edinilmiş bilgilerden oluşuyor’ diyerek kitabın ‘propaganda’ amaçlı olduğunu itiraf etti. Guenter Lewy de Mavi Kitap’la ilgili, ‘Osmanlı hükümetinin sorumlu olduğuna dair hiçbir delil bulunmamaktadır’ diye yazdı. Andrew Mango da; “Mavi Kitap, harp sırasında hazırlanmış propaganda maksatlı bir kitaptır. Arnold Toynbee iyi bir tarihçi olduğu için daha sonra bu kitabın propaganda amaçlı olduğunu itiraf etmiştir’ şeklindeki değerlendirmesini, 10 Mart 2005’te BBC’de yaptığı bir söyleşide açıkça ifade etti.”



İşte gerçekler! Başbuğ anlattı ben dinledim: “... Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü adlı kitap ABD’de 1918 yılında yayımlandı. Amerikalıların nesiller boyu bu konu hakkında etkilenmesinde çok etken olan kitapların başında gelmekte. Heath Lowry bu kitabı derinliğine incelemiş ve şu sonuca ulaşmıştır: ‘Bu kitap, tarihi gerçeklere dayanan bir eser sayılsın diye, gerçek olaylar ve kişiler etrafında kurulmuş, uydurma bir anlatımdır.’ Aram Andonian’ın Naim Bey’in Anıları adlı kitabı ise 1920 yılında yayımlandı. 2-3 Haziran 1921’de Talat Paşa’nın katili Tehlirian’ı yargılayan Berlin’deki Alman Mahkemesi Andonian’ın belgelerini delil, ‘otantik’ belge olarak kabul etmemiştir. Ancak ne kadar acıdır ki, mahkemede jüri Tehlirian’ı suçlu bulmadı.”

‘Kendi toplumumuza öğretelim’


Peki ne yapmalı? İlker Paşa, ‘Sözde soykırım’ konusunda kurumsallaşmanın öne çıkarılmasına dikkat çekti. Bunu da şu cümlelerle anlattı: “Bireysel çalışmalar elbette önemli. Ancak devletlerin ‘kurumsal çalışmalarla’ öne çıkması gerekir. Devletin ve sivil toplum örgütlerinin birlikte, planlı ve programlı olarak çalışması ile istenilen sonuçlara ulaşılabilir. Konunun; uluslararası siyaset, eğitim-öğretim, hukuk, iletişim ve güvenlik gibi birçok alanın ilgisi alanına girdiği ortada. Ama her şeyden önce bu konudaki haklılığımızı ve güçlü olduğumuzu, kendi toplumumuza anlatmamız, öğretmemiz zorunlu. Bunu başarmadan, yabancı ülke toplumlarını etkileyebilmeniz hemen hemen imkânsız. Son söz olarak şunu söylemek isterim, elbette 1915 olaylarında Türkler ve Ermeniler büyük acılar yaşamıştır. Bu bir gerçektir. Bundan sonra önemli olan bu ‘ortak acıya’ Türkiye ve Ermenistan’ın birlikte sahip çıkması olmalıdır.”

SONUÇ: Bu ülkenin İlker Başbuğ gibi isimlere ihtiyacı olduğu son dönem ortaya çıkanlarla bir kez daha kanıtlandı!