Doların 18.30 seviyesinden 11.50 seviyelerine inmesinin ardından ‘algıyı iyi yöneten’ iktidar ve medyası olduğunu bir kez daha gördük.

Post-truht... Yani... Gerçek ötesi... Algıların, olguların önüne geçmesi! 21’inci yüzyılın en güçlü silahı da; “Algı operasyonu” yapmak! Algı operasyonunun tanımını hatırlayalım:  “Toplumu, istenilen şekilde düşünmeye ikna etmek için etkilemek.”

Post- Factual Politics ya da Post-Reality Politics... Duygulara hitap ederek ve olgularla desteklenmeyen bir mesajı tekrar tekrar öne sürerek siyaset yapma kültürü.Washington Post’un etkili kalemlerinden ‘Neo-Con’ George Will başta olmak üzere özellikle ABD ve İngiltere siyasetinde sıkça kullanılıyor. Aslında ‘siyaset ve medya eliyle aldatma’ demek daha doğru. Irak’ta kimyasal silah olduğu yalanından, sandıkta kazandık yalanına kadar örneklemeleri var!

Neden ‘Post-Truht, Post Factual Politics ya da Post-Reality Politics’ ?

‘Ekonomik zafer’ algısı


Uyarıyı dün MAK Danışmanlık’ın sahibi Mehmet Ali Kulat yaptı. Sahadaki araştırmalarını yansıtan Kulat, ‘ekonomi’ üzerinden çözümlemeler yapan önemli bir araştırmacı. Kulat dedi ki:

“... Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tarafından açıklanan yeni sistem, çılgınca yükselen döviz ve ona bağlı artan fiyatlar nedeniyle travma yaşayan toplumda anlık gevşeme, AK Parti teşkilatlarında da psikolojik rahatlama sağladı. Bu noktada ‘Reisin bir bildiği var’ tezi karşılık buldu...

“... Eğer bu psikolojik rahatlama piyasalara etkili şekilde yansır/yansıtılır; memur, emekli, işçi ve esnafa yönelik peş peşe adımlar atılırsa, ocak/şubat gibi ‘ekonomik başarı (zafer)’ algısı uzun süredir çok kötü giden ‘Kamuoyu Araştırma Sonuçlarını’ hükümet lehine çevirir.

“... Bu adımların sürdürülebilir olup olmaması da çok önemli değil zira bu süreçte yakalanan psikolojik üstünlük muhalefetteki bazı partilerde de çözülmelere neden olabilir. Muhalefetin talebine uygun ‘erken seçime zemin oluşur’.

“... Tam bu noktada muhalefetin stratejisi de önemli: Ülke sorunlarını çok boyutlu gündemde tutmak, birlikte hareket etmek, Cumhurbaşkanlığı konusunda ‘birbirlerinin arkasından dolanmak yerine’ şeffaf/net ve sorunları çözebileceklerine toplumu inandırmaları gerekir.”

İşte sorun da tam bu! Muhalefetin inandırıcılık sorunu ve ‘algıyı yönetebilmesi’!

Borcu borçla döndürenler yenildi


Düşünün... 8’lerden 12’lere sonrasında da 18’lere çıkan doların 11’lere inmesi üzerinden ‘Biz başardık’ diyen iktidara “8’den 18’e nasıl çıktı?” sorusuyla karşılık vermek gerekiyor. Ancak... “Ekonomiyi merkez bankasına sıkıştırmak doğru değil. Döviz-faiz üzerinden ekonomi okuması yapmak gerçeğin üzerini örtmek” demek de şart!  Ekonomi uzmanı İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin şu cümlesi önemli: “... Elbette, Merkez Bankası, para politikaları, enflasyon hedeflemesi önemli. Ama çok daha derin ve çözülmesi gereken meseleler var! Üretim, yatırım, istihdam, tarım, turizm, dış ticaret, ithalat ve ihracatta durum ne? Ekonomi dediğin zaman bütüne bakarsınız ve ona göre yorumlarsınız! (2 Mart 2021/SÖZCÜ Gazetesi)”

Burada da karşımıza program çıkıyor.

Nasıl mı?

DİSK’in Aralık 2020’de hazırladığı “Emeğe karşı sermaye darbesi” başlıklı kitapçığa bakalım: ... 12 Eylül’den 8 ay önce açıklanan 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan yeni liberal iktisat politikaları ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi ayrılmaz bir bütün oluşturur. 24 Ocak 1980’de ilan edilen ve özünde sermaye yanlısı ve emek karşıtı bir içeriğe sahip ekonomi politikaları 12 Eylül’ün askeri diktatörlük koşullarında güçlü bir engelle karşılaşmadan uygulandı. 12 Eylül askeri darbesi 24 Ocak kararlarının kökleşmesini ve kurumsallaşmasını sağladı. 1980’lere bakın...

Ronald Reagan... 20 Ocak 1981’de ABD Devlet Başkanı oldu. Margaret Thatcher... 4 Mayıs 1979’da İngiltere Başbakanı oldu. Turgut Özal... 3 Aralık 1979- 22 Eylül 1980 arasında Başbakanlık Müşaviri, 20 Eylül 1980- 14 Temmuz 1982 arasında 12 Eylül yönetiminde Başbakan Yardımcısı (Ekonomiden sorumlu), 13 Aralık 1983’ten 9 Kasım 1989’a kadar Başbakan, 9 Kasım 1989’dan 17 Nisan 1993 arasında da Cumhurbaşkanı... Arada yine liberalizmin iktidarları ve 20 yıllık AKP iktidarı: Borcu borçla döndüren, özelleştirmelerle halkçı ekonomiyi değil ‘inşaat ekonomisini’ savunan çizgi. Buna Ali Babacan ve ekibi de dahil!

Sonuçta... CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun karar vermesi gerekiyor: Dünyada kaybeden sistemle mi (neoliberalizmle) Erdoğan’ın karşısına çıkacak yoksa Cumhuriyet’in, Atatürk’ün, ekonomi-politiğiyle mi? Örneğin... Şili’de ittifakın lideri Gabriel Boric sadece genç ve yakışıklı olduğu için değil, 1929 Büyük Buhranı’ndan çıkışı sağlayan ‘halkçı-devletçi’ politikaları savunduğu için seçildi. Devam edeceğiz...

NOT: Akademisyen-gazeteci Şenol Çarık’ın hazırladığı “Cumhuriyet’in Ekonomi Politiği/Tarihçi Kitabevi” kitabını herkes okumalı.