DİSK’in hazırladığı “EMEĞE KARŞI SERMAYE DARBESİ” başlıklı kitabın ana sloganı “12 Eylül işçi haklarını nasıl yok etti?” Dünü anlatan kitap değil... Bugünü anlatan tespitler! Neden mi?

Tespit 1: “12 Eylül’den 8 ay önce açıklanan 24 Ocak 1980 kararları ile başlayan yeni liberal iktisat politikaları ve 12 Eylül 1980 askeri darbesi ayrılmaz bir bütün oluşturur. 24 Ocak 1980’de ilan edilen ve özünde sermaye yanlısı ve emek karşıtı bir içeriğe sahip ekonomi politikaları 12 Eylül’ün askeri diktatörlük koşullarında güçlü bir engelle karşılaşmadan uygulandı. 12 Eylül askeri darbesi 24 Ocak kararlarının kökleşmesini ve kurumsallaşmasını sağladı.”

DİSK’in bu tespitini açalım...

Ronald Reagan... 20 Ocak 1981’de ABD Devlet Başkanı oldu. 20 Ocak 1989’a kadar yönetimde kaldı.

Margaret Thatcher... 4 Mayıs 1979’da İngiltere Başbakanı oldu. 28 Kasım 1990’da görevini bıraktı.

Turgut Özal... 3 Aralık 1979- 22 Eylül 1980 arasında Başbakanlık Müşaviri, 20 Eylül 1980- 14 Temmuz 1982 arasında 12 Eylül yönetiminde Başbakan Yardımcısı (Ekonomiden sorumlu), 13 Aralık 1983’ten 9 Kasım 1989’a kadar Başbakan, 9 Kasım 1989’dan 17 Nisan 1993 arasında da Cumhurbaşkanı...

Üç isim... Ortak zaman diliminde ülkelerini yöneten Reagan, Thatcher ve Özal’ın fikri kökenleri de ortaktı. 10 Nisan 1947’de, İsviçre’nin Mont Pelerin kasabasında, aralarında Friedrich Hayek, Ludvig Von Mises, Milton Friedman ve Karl Popper gibi isimlerin de olduğu 36 liberal ekonomist/tarihçi, Sovyet yayılmacılığına karşı ekonomik direnç noktaları oluşturmak için toplandı... Bu isimlerden, Mises, Freidman ve Popper, 1970’lerde neo-liberalizmin fikri babaları oldu!

Yani... ABD, İngiltere ve Türkiye’yi yöneten kadroların, sosyal devleti nasıl yok ettiğini, hayatın her alanını piyasalaştırmak için neler yaptığını düşünürsek... Temelin, Mont Pelerin’de atıldığını tespit ederiz! Algıya bakalım: “Yüksek refah düzeyine ulaşmak için bireysel girişimcilik serbest olmalı... Mülkiyet hakları güvence altına alınmalı. Ekonomide devlet değil, serbest piyasa söz sahibidir.”

Peki ne oldu?

Türkiye, özelleştirmelerle yerli olan ne varsa yabancıya sattı. Yurt içi üretim azaldı. İthalat arttıkça da cari açık büyüdü. Dış borç da böylece sürdürülemez hale geldi. Borçla yürüyen ekonomiye dönüştü. İç ve dış kaynaklar inşaat ağırlıklı yatırımlara yöneltildi. Tüketim toplumu ortaya çıktı. Neydi Turgut Özal’ın sloganları: İş bitiricilik, orta direk ve çağ atlama... Bu arada... İşçi hakları törpülendi... Aynı İngiltere’deki gibi!

‘Devrimci’ Turgut Özal!


Tespit 2: “24 Ocak kararlarının özü neydi? 24 Ocak Türkiye’nin ekonomi politikalarında köklü bir değişim anlamına geliyordu. 24 Ocak ekonomik kararlar paketi 1960’lı yıllarda benimsenen ithal ikameci, iç pazarı esas alan, korumacı ve popülist ekonomi politikaları yerine açıkça sermaye çıkarlarını destekleyen, sosyal hakları ve kamunun ekonomiye müdahalesini reddeden, ihracatı, dışa açılmayı hedefleyen yeni liberal ekonomi politikalarının başlangıcıdır. Türkiye 40 yıldır 24 Ocak ile başlayan ekonomi politikalarını sürdürüyor...”

Koronavirüs sürecinde görüldü ki... Neoliberalizm iflas etti! Yani... 24 Ocak kararlarının uygulayıcıları... 12 Eylül... Turgut Özal... Sonrasında gelen iktidarlar ve 2002 model AKP’nin uyguladığı özelleştirmeci, sendikaları yok eden ve sadece işletmelerin hakkını savunan model kaybetti...

220 kamu kuruluşu satıldı


Tespit 3: “24 Ocak ve 12 Eylül ile temelleri atılan ve Özal döneminde başlayan vahşi özelleştirme ve devletin ekonomiden çekilmesi politikası sonucu bir yandan kamu işletmeleri ve malları satılırken, öte yandan kamu istihdam politikası değiştirildi. AKP, ANAP ve Özal döneminden daha vahşi bir özelleştirme politikası izledi. Özelleştirmelerden 47 milyar dolar Hazine’ye ve Kamu Ortaklığı Fonu’na aktarıldı. 47 milyar dolara cumhuriyetin bütün ekonomik birikimi satıldı. Özelleştirme ve kamunun tasfiyesi altın çağını AKP döneminde yaşadı. Gerek kamu işletmelerinin ve gerekse kamu hizmetinin özelleştirilmesinin şampiyonu AKP hükümetleri oldu. AKP dönemi özelleştirmelerin toplam özelleştirmeler içindeki payı yüzde 88’dir. 1986-2002 döneminde toplam 8 milyar dolarlık özelleştirme gerçekleştirilirken, 2003-2016 döneminde 60 milyar dolara yakın özelleştirme gerçekleştirildi. 1986’dan bugüne kadar 220’den fazla kamu kuruluşu satıldı...”

DİSK’in hazırladığı kitap çok ama çok önemli... Neden mi? Çünkü... AKP döneminde satılanlara baktığınızda...  Satılan 220’den fazla kamu kuruluşunun arasında Sümerbank, Tekel, TÜPRAŞ, SEKA, İsdemir, Kardemir, Eti Maden işletmeleri, Petkim, Telekom, Çimento fabrikaları, Petrol Ofisi, TÜGSAŞ (Gübre Fabrikaları), Şeker Fabrikaları ve daha niceleri yer almaktadır. Pek çoğu erken Cumhuriyet döneminde (Atatürk döneminde) kurulmuş olan kamu işletmelerinin neredeyse tamamı 47 milyar dolar karşılığında satılmıştır.

SONUÇ: Mesele, seçim değil, oy vermek değil... Mesele: Sistem... Yüzyıllardır... Adalet, eşitlik, vicdan, bağımsızlık diyenler vardı! Zaman zaman sesleri kısıldı ya da hapse atıldı ya da öldürüldü... Ancak... Gerçek hep kazandı!