“TERÖRİST ÖĞRENCİ”Yİ BİR DE BÖYLE OKUYUN


Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi’nde 2021-2022 Yükseköğretim Akademik Yıl Açılış Töreni’nde konuştu: “...Rektörünün arabasının üstüne çıkıp orada tepinen bir öğrencinin olduğu bir Türkiye’yi ben kabullenemiyorum. Rektörünüz aracın içinde, siz önünü kesiyorsunuz, daha sonra aracın üstüne çıkıp tepinmeye başlıyorsunuz. Böyle bir öğrenci olamaz. Onlar olsa olsa üniversitelerin içine sızmış teröristlerdir.”

Aklıma ABD destekli 12 Eylül 1980 darbesi geldi...

Hatırlayın... Ne ‘teröristler’ gördü o cezaevleri...

Ne işkenceler! O işkenceleri yaşayanlardan birisi de Erdoğan’dı! Nasıl mı?

8 Kasım 2010... AKP eski Milletvekili Hüseyin Besli ile şair Ömer Özbay’ın kaleme aldığı “Recep Tayyip Erdoğan-Bir Liderin Doğuşu” kitabında Erdoğan’ın ilk hapishane deneyimi yer alıyordu.

Anlatalım: Erdoğan, 1979’da Milli Selamet Partisi Gençlik Kolları üyesi bir grup gençle, İstanbul Küçükçekmece’de öldürülen iki arkadaşının cenaze törenine katıldı. Kalabalık grup, cenazeye trenle gitti. Dönüşte, Yenikapı İstasyonu’nda inip Fatih’e doğru yürüyüşe geçtiklerinde, gençler, slogan atmaya başladı. Grup genişleyince, önce polis, ardından da jandarma olay yerine geldi. Slogan atanlar, Erdoğan’la birlikte kendilerini Metris’te buldular. Erdoğan, onbaşı gardiyan Fehmi Kanlı’yla dostluğunu başlatacak olayı şöyle anlattı:

“...Metris’teki ilk gecemizin büyük bir kısmını, koridorda ve ayakta geçirdik. Zaten istesek de oturamazdık, çünkü yerler su içindeydi. Vakit gece yarısına yaklaştığı halde hiçbir şey yememiştik. El ayak çekilip ortalık sakinleştiğinde bir onbaşı geldi yanımıza. Asker tayınından arta kalan bayat ekmekleri toplamış, bir kazan da çorba kaynatmış, bizi yemeğe çağırıyordu. Nasıl makbule geçti anlatamam. Bir süre sonra yatacak yer gösterdiler. Herkes bir köşeye kıvrılıp yatmıştı. Tam uykuya dalmak üzereyken acı bir feryatla irkildik. Anlaşılan birilerini işkenceye almışlardı. Önce içimizden birini aldılar sandık. Sayımızı kontrol ettik, eksiğimiz yoktu. Sonradan öğrendik ki, ‘Anarşistlere acımak sana mı kaldı?’ diyerek çorba yapıp getiren onbaşıyı falakaya yatırmışlar. Cezaevinden çıktıktan sonra o onbaşı ile irtibat kurmaya çalıştım. Bizim yüzümüzden canı yanmış, yok yere işkenceye maruz kalmıştı. Neyse ki bulmam zor olmadı. Adana taraflarından Alevi bir kardeşimizdi. Tanıştıktan sonra da irtibatı hiç kesmedik. Halen zaman zaman görüşürüz.”

Bitmedi... Erdoğan işkence gördüğünü her fırsatta anlattı.

Eylem sonrası gözaltı


8 Şubat 2011...

Başbakan Tayyip Erdoğan, Suriye ziyareti dönüşünde uçaktaki gazetecilerle yaptığı sohbette ‘Cumartesi Anneleri’ ile yaptığı görüşmeyi değerlendirirken, kendisinin de işkence gördüğünü söyledi: “...Aklıma bakın neyi getirdi bu: Bizi de dizimize kadar suyun içinde bıraktılar. 6 kişiyiz, bu kadar bir yer (uçağın röportaj yaptığımız küçük bölmesini işaret ederek) bir tane bank var. Üç kişi ancak sığabiliyor oraya. Bir müddet üç arkadaş oturuyor, sonra yer değiştiriyoruz. Biz oturuyoruz, onlar suyun içine giriyor. Onlar oturuyor biz suyun içine giriyoruz. Bu şekilde gece geçiyor. ‘Tuvalete gideceğim’ diyorsunuz. Tuvalete bile izin vermiyorlar!.. Gece geçtikten sonra, bizi yan odaya aldılar. Orada esrarkeşler filan var. Ama o oda sımsıcaktı. Soğuk, kış. 12 Eylül’ün hemen öncesi. Ben o zaman Gençlik Kolları Başkanı’yım. Hani bir de legal bir partinin. Beni oraya götüren adam da beni çok iyi tanıyan emniyet amiri. Böyle süreçlerden geçtik...”

Bitmedi...

“O işkenceleri ben de gördüm”


22 Aralık 2012... Başbakan Erdoğan, NTV ve Star canlı yayınında konuştu: “Ben herkesin yerli yerinde bazı kanaatlerini söylerken hükümetiyle medyasıyla eğip bükmeden bunları konuşmamız lazım. Biz bir başlık attık Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi dedik. Bu eleştiri alacak yanı neresidir bu başlığın ben bunu merak ediyorum. İçeriğiyle alakalı bir biz çok destek arayışına girdik. Medya ile akademisyenlerle, siyasilerle görüştük belli bir noktaya geldik. Şu anda çok açık net söylüyorum bir yanlış bir başka yanlışla düzeltilemez. Burada bir kan varsa bunu kanla temizleyemezsiniz, pisliği pislikle temizleyemezsiniz daha pis olur. Orada Diyarbakır cezaeviyle alakalı bir benim kanaatlerim çok daha önceden açıklanmıştır ve bunları ben lanetle kınamışımdır. O işin içinden geldik o işkenceleri ben de gördüm ama ben hiç çıkıp meydanlarda bunları söylemedim.

SONUÇ: 1980 darbesinde 650 bin kişi gözaltına alındı. 16 kişinin kaçarken, 74 kişinin çatışmada öldüğü açıklandı. 49 kişi idam edildi. 171 kişi işkence sonucu hayatını kaybetti. Sol-sosyalist, ülkücü, İslamcı... “Terörist” gençler cezaevlerinde o dönemi yaşadı. 1968 kuşağını anlatmaya gerek var mı?