Gri liste...

Koyu gri liste...

Renkli listeler!

Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF), Türkiye’yi ‘kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele’de ‘yeterince çaba göstermeyen’ ülkelerin bulunduğu ‘gri liste’ye aldı. Kara propaganda ve terörizmin finansmanı konusunda Türkiye’nin ‘ilerleme kaydettiğini’ belirten Pleyer, ancak ‘hala ciddi sorunların bulunduğunu’ söyledi.  FATF Başkanı Marcus Pleyer, Türkiye’nin bu konuda taahhütlerde bulunduğunu ancak bunların ‘somut eyleme dönüştürmesi gerektiğini’ belirtti.

Hazine ve Maliye Bakanlığı da özetle şu yanıtı verdi: “Yapılan çalışmalar neticesinde ülkemizin FATF raporunda tespit edilen tüm eksikliklere temas eden gelişmeler kaydedilmiştir. Atılan bu adımlar, FATF değerlendirme sürecinde ilgili kurumlarımız tarafından bütün açıklığıyla ortaya konulmasına rağmen FATF tarafından yeterli görülmemiş ve ülkemiz gri listeye alınmıştır.”

‘Gri liste’ye en sert yanıt ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan geldi: “...Terörü finanse eden Avrupa. Ama bir eksiğimiz vardı. Osman Kavala’yı, Demirtaş’ı serbest bırakmadık. PKK ve FETÖ ile mücadelede kimseden talimat almadık. Onların PKK, PYD’sine Suriye’de fırsat tanımadık, eksiğimiz bu.”

Peki... Türkiye bu kadar hamle yaptı ama yine de ‘gri listeden’ kurtulamadı! Nedeni sadece “Kavala, Demirtaş ya da PKK-YPG” konusu mu?

“Ecevit onaylamıştı...”


Kara para...

Kaynağı suç olan ve yasa dışı yollardan elde edilen her türlü aktif değer kara para olarak tanımlanıyor. Kaçakçılık, uyuşturucu ticareti, fuhuş, yasa dışı silah transferi, yolsuzluk, vergi kaçırma vb. aktif değerin çeşitli yöntemlerle yasalaştırılması kara paranın aklanması olarak tarif edilmekte. Çarpıcı değerlendirmeyse şu: Kara paranın aklama aşamaları kirli bir çamaşırın yıkanmasına benzetiliyor. Birinci aşamada çamaşır makineye yerleştiriliyor, ikinci aşamada yıkanarak ayrıştırılıyor ve üçüncü aşamada makineden çıkarılıyor.

Bu konuyla ilgili en çok kafa yoran isim İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan... 1999-2001 arasında sayısız operasyona imza attı. “Gri liste” kararını şu cümlelerle değerlendirdi: “...18 Nisan 1999’daki seçimlerinin ardından DSP lideri Bülent Ecevit’in başkanlığında MHP ve ANAP’la birlikte kurulan koalisyon hükümeti, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu’nu (4422 Sayılı Kanun) çıkardı. Kanun, 30 Temmuz 1999’da yürürlüğe girdi. Türkiye’de kirli ve kimliksiz sermayenin ve siyasi yapının ortadan kalkması için yapmak istediğimiz en büyük projelerden birisi Hazine Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü’nün denetlenmesiydi. Bugüne kadar bu kurum hiç denetlenmemiş. Rahmetli Başbakan Bülent Ecevit’ten onay almıştık bu kurumun denetlenmesi için. Çünkü bugüne kadar yurt dışından Hazine garantili özel ve kamu bütün bağlantılar, finans aktarımı, ekonomik aktarım ve bu milletin karşılıksız ödediği, ne olduğu belli olmayan bütün projeler araştırılacaktı. Batı mali sistemine göre bütün komisyonlar ve dünyadaki bütün bankalardan gelen aktarımlar kayıt altında olduğu için, kaybolan bütün dosyalar, şişirilmiş dosyalar ortaya çıkacak, milletin hakkı ortaya çıkacaktı. Gasp edilen haklar ortaya çıkacaktı. Gasp eden aktörler ortaya çıkacaktı. Kamu çalışanı, bürokrat, siyasetçi, iş adamı herkes ortaya çıkacaktı. Biz uygulama aşamasında engellendik. Ayağa kalktı herkes. Burada siyasetçi yok. Burada herkes ortaktı.”

Yolsuzluk ekonomisi...


Sadettin Tantan’a göre, yolsuzluk, organize suç, kara para aklama gibi suçlar ancak 1990’lardan itibaren uluslararası kuruluşların ilgi ve takip alanı içerisine girdi: “... 1990 öncesi yani Soğuk Savaş yıllarında yolsuzluk ve kara para gibi olgular uluslararası ekonomi için bir tehdit unsuru olarak algılanmıyordu. Bunda en önemli etken olarak Soğuk Savaş yıllarında yolsuzluğun süper güçler tarafından az gelişmiş ülke yönetici ve bürokratlarını iş birlikçi hale getirmek, yozlaştırmak, bağımsızlıklarını yok etmek için bir araç olarak kullanılmasında aramak daha doğru olacaktır. Yoksa uluslararası sistem bugün daha ahlaklı olduğu için değil; yozlaşma ve yolsuzluk, rüşvet, kara para gibi enstrümanlar dünya çapında hakimiyet için kullanılan araçlar olmaktan giderek çıktığı için bu gelişme yaşanmakta.”

İçişleri eski Bakanı Tantan, “gri liste”ye şu açılımı yaptı:

“... Biz yolsuzlukla, kara parayla, organize suçlarla başkaları istiyor diye değil; kendimiz bunları gayri ahlaki bulduğumuz için, milli ekonomimize zarar verdiği için, insanlık dışı bulduğumuz için mücadele etmeliyiz. Mış gibi değil gerçekten savaşmalıyız. Yıllardır söylüyorum: Bir toplum ve kamu hayatında yolsuzluk ekonomisi hakim olmuşsa; o yerde toplumun ve fertlerin maddi ve manevi dayanakları tahrip olmuştur; devlet idaresi yozlaşmıştır, adalet duygusu yok olmuştur, kamu düzeni sarsılmıştır. Böyle bir yerde hukuk devletinin, demokrasinin yaşama şansı yoktur ve böyle bir ortamda; kirli siyasetin finansmanı, bölücülüğün, terörün finansmanı esas olarak halkın birikimlerinin ve kamu kaynaklarının soyulması ve sömürülmesi ile sağlanır. Bu kaynak kurutulmadan devlet idaresi ve siyaset temizlenemez; toplumda güvenlik ve adalet sağlanamaz.”