Her haberde birlikteydik...

O Cumhuriyet Gazetesi’nin ben de Aydınlık’ın genç muhabiri, gitmediğimiz toplantı, eylem haberi yoktu... Açıklama yapan siyasetçinin cümlelerini teybe almayan nadir gazetecilerdendi ve hep not tutardı! Neden mi? Yanıtı netti: “Yazınca, not tutunca, kafamda haberi şekillendiriyorum.”

1997’de tanıştık, yaklaşık 24 yıl geçti ve hâlâ birlikteyiz.

Fikren de cismen de buluşuruz!

Kimden mi bahsediyorum?

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Prof. Barış Doster... Yeni kitabını bir çırpıda okudum! 168 sayfalık kitaba sığdırdığı tespitlerin yüzde 50’si hayata geçse bambaşka bir Türkiye fotoğrafı ortaya çıkar. Neden mi?


Livaneli’ye yanıt gibi


Regis Debray...

Ünlü Fransız düşünür, devrimci...

Türkiye’de “Devrimde Devrim” kitabıyla (1967) sol içinde büyük tartışmalar yaratan ve Küba-Latin Amerika pratiklerini halkla buluşturan isim! ‘Maceracı’ çizgisiyle sık sık eleştirilere de uğradığını da hatırlatalım. 80 yaşında ve ‘gülün gülle tartıldığı’ dünya özleminden vazgeçmedi. Barış Doster de yeni kitabı “Milli Mücadele Işığında Türkiye”de Debray’ın şu tespitlerine atıf yapmış:

“... ABD’de yerel olan genel olandan üstündür. Fransa’da ise tam tersi. İyi veya kötü, nüfusun şu ya da bu kesimi için özel kanunlar çıkarılmaz. Herkes için soy, bölge, din veya renk ayrımı yapılmaksızın tek bir adalet uygulanır. Bizde ne siyah sanık, ne beyaz jüri, ne Arap suçlu, ne Polonyalı savcı, ne de İtalyan-Fransız avukat vardır. Her bölge bir milletvekili çıkarır ama Fransız milletvekili kendi bölgesini değil bütün ulusu temsil eder. Yasallığı, seçilmiş olmasından ileri gelir, soyundan değil.”

Regis Debray’ın Fransa-ABD karşılaştırmasından Türkiye’ye uzanan Prof. Barış Doster, ‘sol’ tartışması açan ve “Atatürk solcu değildi” diyen Zülfü Livaneli’ye cevap niteliğinde cümleler kurmuş: “... Ülkemizde solcu olmanın önkoşulu Atatürk’e, Kurtuluş Savaşı’na, Cumhuriyet’e sahip çıkmaktır. Çünkü tam bağımsızlıkçı gelenek, antiemperyalist mücadele, halkçı ve devletçi ekonomi, aydınlanma, kadın-erkek eşitliği, feodalizm karşıtlığı, çağdaşlık, laiklik hep Kemalist birikimin içindedir.”

Üçüncü dünya solcuları


Kitabı okurken aklımdan şu isimler geçti: Şefik Hüsnü, Hikmet Kıvılcımlı, Nazım Hikmet, Mehmet Ali Aybar, Doğan Avcıoğlu, Niyazi Berkes, Aziz Nesin, Attila İlhan, Deniz Gezmiş, Uğur Mumcu... Sol-sosyalist kimlikleriyle bilinen bu isimlerin, eylem insanlarının, Atatürk’e, Milli Mücadele’ye, Cumhuriyet’in kazanımlarına neden sahip çıktıklarını anlamak gerekmiyor mu? 1980’den bu yana ‘neoliberal’ faşistlerin sözde özgürlükçü duruşuna Barış Doster şu yanıtı veriyor:

“...Solcu olmak için İngiliz iktisat düşüncesini tahlil etmenin, Alman felsefesini bilmenin, Fransız aydınlanmasını öğrenmenin yeterli olduğunu sandıklarından, sınıf, ülke, toplum gerçeğinden çabuk ve kolay kopmuşlardır. Cumhuriyet’ten, emekte kopmak, gerçeklerden ve vatandan da kopardığı için bu tipler emperyalizmin önlerine koyduğu ‘majestelerinin muhalefeti’ olmayı görev olarak benimsemişlerdir.”

Anti-emperyalizm diyenlerden kaçan solcu! “Bunlar da üçüncü dünya solcusu” diyerek burun kıvıranlar! Ancak... Solcu tarihini unuttu! Nasıl mı?

Prof. Cavit Orhan Tütengil...


“Mazlum milletler, üçüncü dünyanın göbek adıdır” diyen Tütengil! Atatürk devrimcisi... 1960’ta doçent, 1970’de profesör oldu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyoloji Enstitüsü başkanı iken, 7 Aralık 1979 sabahı uğradığı silahlı saldırı sonucunda “faili meçhul” bir cinayetin kurbanı oldu. Tütengil öldürüldüğünde 58 yaşındaydı.

Prof. Tütengil dosyası kapandı. Daha doğrusu bir el kapattı!

Dönemin İstanbul Siyasi Şube Müdürü Tayyar Sever imzasıyla Sıkıyönetim Askeri Savcılığı’na yazılan “çok gizli” kayıtlı şu bilgi notunu hatırlatmakta fayda var: “... Tütengil’in faili olduğu anlaşılan Recep Öztürk daha önce birçok öldürme ve yaralama suçlarından ötürü Sıkıyönetim Komutanlığı’na sevk edilmiş ancak her nedense tahliye edilmiştir. Tahliyesini müteakip yurt dışına kaçtığı için gerek Tütengil gerekse yeni belirlenmiş olaylardan ötürü sorgusu yapılamamıştır.”

Tütengil ya da birçok aydını katleden GLADYO değil mi? Sol bunları unuttu ve programsız bir muhalefetle savruluyor! Prof. Barış Doster ise hatırlatıyor!