“... Artık bu ülkenin iradesi hiçbir ülkenin ipoteği altına alınmasın. Sürekli suikast tehdidi altındayım ama istiyorum; biz olsak da olmasak da, kimse Türkiye’ye el uzatmasın, gündem dayatmasın...” Bu cümleleri 22 Temmuz 2014 tarihinde Başbakan Tayyip Erdoğan kurmuştu. Kimse de Erdoğan’ın “Sürekli suikast tehdidi altındayım” cümlesine itiraz etmemişti!

10 yıl öncesine dönelim...

Birinci sözde “Ergenekon” davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 28 Haziran 2011’de Emniyet Genel Müdürlüğü’nden 2005, 2006, 2007 ve 2008 yıllarında Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik suikast girişimleri olduğu yönünde yapılan Türkiye çapındaki tüm soruşturmaların bildirilmesini istedi. Gelen yanıt çarpıcıydı... Emniyet’ten gönderilen belgeye göre 2008 yılına kadar saptanan suikast girişimlerinin sayısı 36... Sonrasında da çok sayıda ‘suikast’ haberleri gazetelerin sayfalarını süsledi! O dönem korku iklimini yaratan, Erdoğan ve yakın çevresine ‘istihbaratları’ ulaştıran Fetullahçı ekipti!

O zaman da bu ‘suikast’ iddialarına ya da suikast üzerinden yapılan operasyonlara kimse itiraz etmemişti. Edenler de zaten ya Silivri’deydi ya da sesleri duyulmuyordu...

Kaygılar ve kontrgerilla


Peki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu 10 yıl sonra 8 Ekim 2021’de ne dedi:

“... Çok daha sert bir ortamda siyaset yapmayı nasıl sağlayabiliriz, onun arayışına girecektir ama ben şundan eminim eğer iş belli grupların ellerine silah alıp, belli kişileri öldürme yoluna gitmezlerse, bir gerilim olmaz. Siyasi cinayetten endişe ediyorum... Umarım öyle bir tablo da Türkiye’de yaşanmaz. Böyle kaygılarım var. Erdoğan’ın bizzat kendi ifadeleridir. ‘Dur bakalım daha başınıza neler gelecek’ dedi. Bunu sıradan bir insan söylemiyor. Açıkça tehdit ediyor...”

CHP lideri bu açıklamayı gazetecilere yaptı ve kaygıları olduğunu anlatmaya çalıştı. Bunu da Erdoğan’ın İYİ Parti lideri Meral Akşener’e yönelik ‘Dur bakalım daha başınıza neler gelecek’ cümlesiyle somut hale getirdi... Türkiye’de ‘kontrgerilla’ gerçeğini bilmeyen bir siyasetçi-gazeteci yoktur. Kılıçdaroğlu da bu gerçeğe karşı -işin özü- uyarı yaptı... (Daha yumuşak cümlelerle olabilir miydi? Olabilirdi...)

Ancak bu açıklamayla birlikte...

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, bu tartışmaların ardından “siyasi cinayetler işlenebileceği” iddialarıyla ilgili resen soruşturma başlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘siyasi cinayet’ iddiaları ile ilgili olarak 15 Ekim’de avukatı Hüseyin Aydın aracılığıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na yazılı müracaatta bulundu. Aydın dilekçesinde şu tespitleri yaptı: “...

“Türkiye’de geçmiş yıllarda bir kısım siyasi cinayetlerin işlendiği, bu cinayetlerle birlik ve beraberliğimizin hedef alınarak toplumsal mühendislik çabalarına girişildiği bilinen bir gerçektir. Ayrıca bazen de bu tarz iddiaların halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla sorumsuzca dile getirildiği de gözlenmiştir. Bu nedenle meselenin vuzuha kavuşması adına söz konusu iddialarla ilgili gerekli incelemenin yapılmasını, iddia sahiplerinin bilgisine başvurularak, varsa iddiayı destekleyici bilgi, belge ve delillerin celp edilmesini, herhangi bir delile ulaşılması halinde faillerle ilgili gerekli yasal işlemlerin yapılmasını, talep etme gereği hasıl olmuştur.”

Erdoğan’ın avukatı da dilekçesinde “siyasi cinayetlerle toplumsal mühendislik denemeleri oldu” tespiti yaptı, muhalefetin ‘somut bilgisi’ olmadığını söyledi!

Garip bir durum... Dün iktidar cenahı ‘suikast’ dediğinde bu kadar gürültü kopmuyordu bugün bunu muhalefet dile getirince sorun oldu! Mesele... Böylesi konuların siyasete kurban edilmemesi!

Hablemitoğlu suikastı...




Eğer ‘siyasi cinayetler’ konusunda samimiysek 18 Aralık 2002’de suikasta kurban giden Necip Hablemitoğlu’nun izini sürelim... Nasıl mı? CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek, 17 Aralık 2003’te Hablemitoğlu’nun ölümününü 1’inci yılında Meclis’te gündem dışı söz alır. Şimşek, “Bir yıldır göstermediğiniz siyasi kararlılığı istiyoruz. Faillerin ve ilişkilerin açıklanmasını bekliyoruz. Hükümet olmanın, iktidar olmanın sorumluluğunu bekliyoruz” diye konuşur. İktidar adına cevabı İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu verir: “... Hablemitoğlu cinayetinde son durum nedir; biraz da bu konu üzerinde durmak istiyorum. Suikastın akabinde, hemen, İçişleri Bakanı olarak ben ve Sayın Başbakan, güvenlik birimlerini talimatlandırdık. Olayın aydınlatılması için özel ekipler kurulmasını sağladık; yani, bu konudaki siyasi irademizi, kararlılığımızı hemen cinayetin akabinde ve Sayın Başbakanın başkanlığında yapmış olduğumuz bir güvenlik toplantısında dile getirdik ve bir özel ekip görevlendirdik. Yalnızca bu amaçla çalışan görevlilerimiz, olayın çok yönlü araştırılmasına devam etmektedirler. Bu çerçevede, olay yerinde yapılan araştırmalarda bulunan 2 adet 9 milimetre çaplı boş kovan, ülke genelindeki tüm kriminal laboratuvarlarda incelenmiştir; ancak, daha önceden gerçekleştirilen herhangi bir olayla ilişiği tespit edilememiştir.  Olayın bir başka özelliği de, yasadışı örgütlerden hiçbirinin bugüne kadar saldırıyı üstlenmemesidir. Bu tarz olayların aydınlatılması, titiz ve uzun soluklu bir çalışmayı gerektirmektedir.”

Peki ya sonuç? 19 yıl geçti!