Vergi kaçırmak suçtur bildiğiniz gibi. Vergiden kaçınmak ise değil. Suç olmadığı gibi, vergiden kaçınmayı ayrıcalığa dönüştüren bir düzen kurulmuş. “Vergi cenneti” diye anılan ülkeler işte bu amaçla var. Servet sahiplerine “kaçınma” yolu açarken, Anayasasında eşitlik, adalet yazan, bu amaçla kanunlar çıkarmış devletlerin karanlık yüzünü de bizlere resmeder.

Karaparayla mücadele amacıyla sayısız belgeye imza atıp  yasalar çıkarmış devletlerin “vergi cenneti”ne ses çıkarmayışını normal kabul etmemiz beklenir. Kendi ülkesinde adil vergileme nutukları atan siyasetçilerin, bu mesajları topluma yayan iş insanları ve şirketlerin, hatta kamu sermayeli şirketlerin gelir ve servetlerini buralara taşıdığı çok kişinin bildiği sırlardır.

İşte o sırların bir bölümü, birkaç gün önce hayli hacimli bir dosya ve “Pandora Papers” adıyla Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler (IJIC) adıyla açıklanmaya başladı. Türkiye’den Deutsche Welle (DW) Türkçe’nin yer aldığı dünyanın önde gelen medya kuruluşları, çıktısı alınsa odalar dolduracak büyüklükteki dijital belgeleri inceledi.

Kendi ülkesinde vergi ödememek için servetini vergi cennetlerine götürenler arasında birçok siyasetçi ve popüler isimler yer alıyor. IJIC’ın mercek tuttuğu hesapların sayısı ise 336.

★★★

DW’nin (Pelin Ünker-Serdar Vardar imzalarıyla) pek çok mecrada kaynak gösterilen haberine göre, Rönesans Holding’in kurucu patronu Erman Ilıcak’ın annesi Ayşe Ilıcak’ın, dışarıda kurulan şirketler üzerinden vergi cennetleri hesaplarına bir yılda transfer ettiği tutar 210 milyon dolar. Bir de nereye gittiği bilinmeyen 105 milyon dolarlık bir de “bağış” meselesi var.

Bu haber niye önemli? Ve neden bir açıklamaya gereksinim duyuyor? Çünkü kim kime neden 105 milyon dolar bağış yapar, yapsın?

Bu haber niye önemli? Çünkü Rönesans Holding ve gruba bağlı şirketler, Türkiye’de son yıllarda önemli  milyarlarca dolar düzeyinde ifade edilebilecek yatırım tutarları karşılığında, kamu binaları, şehir hastaneleri ve altyapı projeleri gerçekleştirdi. Bu yatırımların ihaleleri ya 21/b ya da Kamu Özel İşbirliği modeliyle yapıldı. Doğal olarak da söz konusu müteahhitlik şirketine kamu kaynaklarından ciddi tutarlar aktarıldı, aktarılıyor.

Rönesans Grubu’nun imza attığı projelerin bir kısmını hatırlayalım:

Cumhurbaşkanlığı Sarayı, Marmaris Okluk’taki Yazlık Saray, MİT Yerleşkesi, yeni açılan Yargıtay binası, yeni yapılacak ve şimdiden “Türkiye’nin Pentagon’u” olarak anılan Ay Yıldız Yerleşkesi, Kuzey Marmara Otoyolu kapsamındaki Nakkaş-Başakşehir etabı, Adana, Bursa, Elazığ, Yozgat, Başakşehir Çam ve Sakura şehir hastaneleri, Afyon, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, Malatya, Samsun, Van ve çevresindeki iller için Toplam Fizik Tedavi Rehabilitasyon, Psikiyatri Ve Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastaneleri.

★★★

Yine IJIC’ın, 2017’de benzer bir çalışmayla ortaya çıkardığı Paradise Papers’ı yine Pelin Ünker imzasıyla o dönem çalıştığı Cumhuriyet’te okumuştuk. Haber vesilesiyle yazdığım ( 7 Kasım 2017/Cumhuriyet) “Vergi cenneti bize cehennemdir” başlıklı yazımdaki bilgiyi yeniden paylaşmak istiyorum:

Bizim, yürürlükteki (2006 değişiklik) Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre  bir “vergi cenneti”nde kurulan şirketlere nakden  veya hesaben yapılan her türlü ödeme üzerinden yüzde 30 vergi kesintisi yapılmak zorunda.

Peki yapılıyor mu? Tabii ki hayır.

Peki niye? Çünkü bir koşulun yerine gelmesi lazım. O da şu: Hangi ülkelerin vergi cenneti sayıldığına ilişkin bir uluslararası liste var. O listeyi her  ülkenin ayrı ayrı yayımlanmış olması gerekiyor. Eski rejimde bu listeyi yayımlama yetkisi Bakanlar Kurulu’ndaydı. Aradan yıllar geçmesine rağmen yayımlamamıştı. Bakanlar Kurulu’nun bu yetkisi 2018’den itibaren Cumhurbaşkanı’na aktarıldı.

Cumhurbaşkanı da bu listeyi “yayımlamama” halini sürdürdü.

Bu liste 15 yıldır neden ilan edilmiyor, bilmiyorum. Anlaşılan o ki, sorunun cevabı, bir tek müteahhitlik şirketiyle sınırlı olamayacak kadar kapsamlı bir “sistem” sorununa işaret ediyor.