“Sanıyorum artık Anayasa Mahkemesi’ne ‘elveda’ demenin zamanı geldi. Aslında ‘Elveda Anayasa’ dedikten sonra bu Anayasa’nın bir parçası olan Anayasa Mahkemesi’ne de ‘elveda’ demenin çok da orijinal bir yanı yok.”

Bu satırları Prof. Dr. Kemal Gözler yazdı.

“Elveda Anayasa Mahkemesi – İrfan Fidan olayı” başlıklı makalesinde Gözler,  eski İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan’ın Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeliğine seçilmesini analiz ediyor.

(Kaynak: www.anayasa.gen.tr)

★★★

Fidan’ı, Yargıtay’da “bir dosyanın kapağını kaldırmadan” AYM üyeliğine götüren süreç haftalardır tartışılıyor.

ORTALAMA SÜRE 9 YIL

“Herşeyin Anayasa ve kanunlara uygun bir biçimde cereyan ettiğini ancak ortada anormal bir durum olduğunu” vurgulayan Gözler, önemli bir belge hazırlamış:

1962’den bugüne dek, Yargıtay’dan AYM’ye seçilen üyelerin listesi. 58 yılı kapsayan bu dönemdeki 44 üyenin Yargıtay’daki görev sürelerini tek tek çıkarmış.

AYM’ye seçilmeden önce, Yargıtay’da 7 ay görev yapmış olan da var, 10 yıl 22 yıl yapan da. Tümünün ortalaması: 9 yıl.



“ANAYASAYA KARŞI HİLE”

Gözler’in şu tespiti hepimize tercüman:

“İrfan Fidan’ın ise Anayasa Mahkemesi üyeliğine Yargıtay tarafından aday gösterilebilmesi için Yargıtay’da yirmi günden az bir süre görev yapması yetmiştir. İrfan Fidan ile Anayasa Mahkemesi’ne seçilen diğer Yargıtay üyeleri arasında neden böyle bir fark olduğu sorusunu sormak sanıyorum her Türk vatandaşının hakkıdır.”

Prof. Gözler, durumu “Anayasaya karşı hile” boyutuyla değerlendiriyor. Ve bu tartışmada öne çıkan genel eğilimden farklı bir görüş paylaşıyor ki dikkate değer.

Olup bitenlerdeki sorumluluk konusunda “...ne Cumhurbaşkanı, ne İrfan Fidan, ne de Anayasa koyucu sorumludur” diyen Gözler bakın ne diyor:

“Bunun sorumluluğu bütünüyle Yargıtay Genel Kurulu’nun saygıdeğer üyelerine aittir. Zira, bu saygıdeğer üyeler, Sayın İrfan Fidan’a oy vermeseydi, bugün bu sorunu tartışıyor olmayacaktık.”

O halde bir de buradan soralım: Neden Yargıtay üyeleri sahip oldukları yetkiyi 20 gün önce atanmış bir üyenin seçimi yönünde kullandı?

Ve bir de ek: Aday olacakları halde, Fidan’ın adı çıkınca çekilen üç Yargıtay üyesine çekilmeleri konusunda “dışarıdan” bir telkin geldi mi? Geldiyse içleri rahat mı?

2.7 milyarlık yol ihalesi


İnşaat ihaleleri, ne ülkede artan yoksulluktan etkileniyor ne de Covid salgınından. İktidar, bütçe kaynakları dağıtımında bildiğiniz gibi. 2021 bütçesinde de az sayıdaki müteahhit grubuna milyarlar akacak. Tabii ki kullanışlı enstrüman pazarlık usulüyle.

On gün önce büyük bir ihale yapılmış. Toplumun haberi olmadığı için –mış diyorum. 2021 Yatırım Programı’nda yer alan projenin adı:

Erdemli-Silifke-Taşucu Bölünmüş Yolu. Resmi yatırım programında 234 kilometre. Ancak bu uzunluk yolun tamamı. İhaleye “Melleç-Kaledran arası kesimi”ni  Anamur’da yaşayan bir arkadaşıma sordum, “17 kilometre” dedi.

21/b usulüyle yapılan ihalede yaklaşık maliyeti de öğrendim: 2 milyar 707 milyon 275 bin 496 TL.

Davet edilen firmalar ile teklifler şöyle:


Uğur Mumcu haftasında


Geçen hafta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdülhamit Gül arasında sosyal medya üzerinde bir tartışma yaşandı. Konu, annesine yönelik hakaret eden kişinin serbest bırakılması üzerine Soylu’nun tepkisi ve Gül’ün de buna verdiği yanıttı. İki bakan isim vermemiş olsa dahi yaşanan gerilim gündemde öne çıktı.

Ne var ki konu, üstelik en hararetli gününde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı takip eden muhabirlerin gündeminde kendine yer bulamadı. Erdoğan’a Cuma namazı çıkışında erken seçim, aşı, kafe ve lokantaların açılması, reform paketi, Sincar’a operasyon soruldu ama iki bakan arasındaki, aslında konusu herkesi ilgilendiren tartışma sorul-a-madı.

Gazetecilik eşsiz bir meslektir.

Halk adına kullandığı güç ve yetki nedeniyle, devleti yönetenlere, yine halkı aydınlatmak için eşit bir ilişki üzerinden soru sorup cevabını, bekleme hakkı başka hiçbir meslekte yoktur.

O nedenle sorması gerektiğini bildiği halde soru soramayan gazeteci hiç değilse “Ben şimdi gazetecilik mi yapıyorum?” diye kendine sorsa iyi olur.

Adalet ve Demokrasi Haftası’ndayız.

İktidarların sakladığı hakikati topluma gösterdiği için katledilen, hayattan koparıldığı cinayet 28 yıldır aydınlatılmayan Uğur Mumcu’yu saygı ve özlemle anıyoruz.

Sorulamayan soruların listesi uzadıkça, gazeteciliğin ne olduğunu bir defa daha anlıyoruz.