Yap İşlet Devret (YİD) modeliyle yaptırılan Çanakkale Köprüsü Ocak 2017’de ihale edildi. O günkü haberlere bakarsanız, yatırım tutarının 10 milyar 354 milyon 576 bin 202 TL olarak açıklandığını görürsünüz.

Biz kısaca 10.3 milyar TL diyelim. Bu tutar, dört yıl öncesinin kurlarıyla 2.7 milyar ABD Doları’na karşılık geliyordu. (Ocak 2017 tarihinde bir dolar 3.8 TL’ydi.) Çanakkale Köprüsü yatırım tutarını ihale günü kurundan 2.7 milyar dolar olarak kabul ettiğimizde bugünkü yatırım tutarı, 21.6 milyar TL ediyor.

İhale edildiği tarihe göre, milli parayla yatırımı ikiye katlanmış bir projeden söz ediyoruz. Çanakkale Köprüsü’nün açılış yılı, Cumhuriyet’in 100. Yılı olan 2023 olarak duyurulmuştu. Takvim öne çekildi. Kuşkusuz bu, dövizle garanti verdikleri YİD projelerinin halka faturasını ustaca saklayarak sadece “eser yaratmakla” övünen iktidara, seçim öncesinde yarayacak bir hamle.

Öte yandan erken bitirme, asıl  projeyi üstlenen şirketi kalkındıracak. YİD projelerinde, inşaatın erken bitmesi, o sürenin işletme süresine eklenmesi anlamına geliyor. Bu da yapıp işletecek olan şirketin gelirlerini arttıracak.

 2033’E KADAR

Çanakkale Köprüsü’nde otomobil başına 15 Euro artı KDV’den günlük 45 bin araç garantisi verildiğini, ihale döneminde ve daha sonra sıklıkla gündeme getirdik. Günlük 45 bin araç, yıllık 16 milyon 425 bin araç demek. Bu garantiler, YİD Uygulama Sözleşmesi’ne göre köprü hizmete açıldığı zaman devreye girecek.

Limak-Daelim-SK-Yapı Merkezi ortaklığının (daha sonra Çanakkale Otoyol ve Köprüsü A.Ş adını aldı) ihaleyi kazandığı teklif, yapım süresi dahil 16 yıl 2 ay 12 gündü. Proje 2022 yılında açıldığında bu, dört ortaklı şirketin köprüyü en az 2033 yılına kadar işleteceği anlamına geliyor. İBB Meclis Üyesi Suat Sarı, dün Sözcü’de, Özlem Ermiş Beyhan imzalı haberde “Yeni kara delik Çanakkale köprüsü olacak” diyordu. Feribot işletmesini yapan GESTAŞ verilerine göre, bayramlar dahil yıllık taşınan araç sayısı 3.5 milyon’du.

★★★

Bu veri, devletin yılda 16 milyon 425 bin araç geçişi garanti ettiği düşünüldüğünde bütçenin nasıl rehin alınacağını bize bir kez daha gösteriyor.

Ama bu gerçekliğe karşı, köprü müteahhidinin farklı bir argümanı var. Geçtiğimiz yıl sonunda dört kadın gazeteci Limak Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Özdemir’in davetiyle Çanakkale Köprüsü inşaatını yerinde görerek bilgi almışlardı. Sevilay Yılman’ın Habertürk’teki (31 Aralık 2020)  köşesinden aktarıyorum:

“Bu proje sadece bugün feribotlar ile sağlanan Lapseki-Gelibolu arasında araçların karayolu geçişlerinde rahatlık sağlamak için düşünülmüyor. Köprünün aynı zamanda Tekirdağ, Balıkesir gibi çevre illere otoyollar ile bağlanıp Avrupa/Asya arasında bambaşka bir güzergah oluşturması planlanıyor. Özellikle İstanbul’u transit geçecek araçlar için düşünülmüş bir proje bu. Yunanistan’dan ya da Bulgaristan’dan girip Güney Marmara, Ege veya İç Anadolu’ya taşımacılık yapanlar için hem hız hem de sürüş konforunda büyük bir olanak olarak görülüyor.”

SERMAYE 4.5 MİLYAR TL

Bu argümanın garanti tutarları bakımından anlamlı olup olmadığını zaman gösterecek. Ama bugünden net görünen bir şey var ki, o da inşaatın hızlı ilerlediği. İlerleyen yatırım, sermaye artırımı olarak yansıyor. Yazıyı bitirirken konuya dair güncel bir bilgi: Dört ortaklı Çanakkale Otoyol ve Köprüsü A.Ş,  geçen ay 200 milyon TL sermaye artırımına gitti. Şirket 4 milyar 275 milyon TL olan sermayeyi 4 milyar 475 milyon TL’ye çıkardı.  Bundan önceki sermaye artırımı Kasım 2020’deydi.


Esnaf cinnet sınırında


Hayatına son veren esnaf ve müzisyenler, çöpte yiyecek arayan ev kadınları, görevleri başında koronadan hayatını kaybeden doktor sağlık çalışanları haberleri ne kadar sıradanlaştı, farkında mısınız?

Son olarak İzmir Karabağlar’da kahvehanesi kapalı olan Nuri Çengeloğlu, sosyal medya sayfasında “Artık dayanacak gücüm kalmadı” diye yazdıktan sonra  yaşamına son verdi.

İzmir Kahveciler Odası Başkanı İsmail Hakkı Kırdı’nın yaptığı açıklamanın her satırı (Birgün) ülkedeki onbinlerce esnafın yaşadıklarına ayna tutuyor:

“ONURLU BİR İNSANDI”

“Nuri Çengeloğlu abimiz bu pandemi sürecinde borçlarını ödeyemedi. Ödeyemediğinden dolayı kendisine hacizler gelmeye başladı. Son zamanlarda bunalıma girdiğini biliyorum. Geçen hafta odamıza geldi ve derdini anlattı. O gün bir basın açıklaması yaptık. Bu arkadaşımız ekonomik anlamda dayanamadığı için intihar etti. Kendisi çok onurlu bir insandı. Bu duruma dayanamadı.”

Kırdı, esnafın cinnet sınırında olduğu uyarısını da yapıyor ama kimin umurunda?

İktidarın ayakta durma gücü kalmayan insanların sesini duyacak hali yok. Art arda hacizlerden bunalan, yaşama arzusunu kaybeden vatandaşları görmüyor, umursamıyor.

ESNAF İLE AVM‘NİN FARKI

Esnafın talebi basit ve anlaşılır: “Nasıl ki AKP’nin kongrelerinde, AVM’lerde tedbir alınıyorsa, kongrelere, AVM’lere gitmek serbestse aynı tedbirleri esnaf da kendi dükkanlarında, işletmelerinde alabilir.”

İktidar bu talebe sağır.  Nedenini görmek zor değil. Esnaf, ölçek olarak “küçük”. Ekonomik anlamda güçsüz. İktidara şu aşamada bir “faydası” yok. Ona ihtiyaç duymuyor. Oysa bir AVM sahipliği ve işleticiliği öyle mi? Milyonlar “konuşuyor”!

Sadece AVM değil. İktidar kongresine de laf söyletmiyor doğal olarak. Laf söyletmemekle kalsa bir derece. Parti yetkilileri toplumu alenen aptal yerine koyan açıklamalar yapıyor. Bakın “lebalep” AKP Kongresi’ne yönelik eleştiriler için AKP Grup Başkanvekili Cahit Özkan Haber Global kanalında ne demiş:

YATAY ÇEKİM

“Sizler de medya anlayışıyla takdir edersiniz ki, orada yatay bir çekimi dikkate aldığınız zaman, 1 kilometrelik alanda insanlar yatay çekimde üst üste binmiş gibi gözüküyor. Oysa o kalabalığın içinde bulunduğunuzda azımsanmayacak bir mesafe vardır. Orada yatay bir kamera çekiminin yanılttığını düşünüyorum. Su içmek için zaruret haricinde maske kurallarına riayet ettik.” 

Velev ki doğru. Kameralar yatay çektiğinde kalabalık olduğundan fazla görünüyor. Eee? Hastanalerin yeniden alarm verdiği, üçüncü dalga koronanın zirve yaptığı konuşulduğu günlerde salonlarda toplanmayı haklı mı gösteriyor?

Sormak bile abes öyle değil mi Sayın Cahit Özkan? İlahi bizler...

AKP kongre salonlarındaki güzide toplulukların hepimizden daha eşit, daha ayrıcalıklı vatandaş olduğunu bir türlü öğrenemedik, gitti!

Bir türlü öğrenemedik değil mi?

Bankamatik önünde babasını bekleyen çocuğa “Babana söyle 900 TL fazla çeksin” diyerek ceza keseceğini alay ederek haber veren  güvenlik görevlisinin, kimse yokken çay içen eczane çalışanlarını haşlayan kaymakamın gücü ancak çalışanlara, yoksullara, kağıt toplayıcılarına yeter.

Hele bir Uludağ’da tatil yapanların yanına, hele bir AKP kongre salonuna gelip ceza kesmeyi bir denesin görevliler ve yetkililer. Hele bir AKP’liye, bir zengine kuralları, genelgeleri bir hatırlatsınlar.

Allah muhafaza kendisini nerede bulacağını bilemez.

★★★

“Üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne”... Bu iktidarın pek sevdiği bir slogandı. 2010 referandumundan bu yana geçilen hukuk öyle üstün ki, Ayasofya Başimamı faiz tweet’i atıyor, her gün en az bir kadın erkekler tarafından öldürülürken İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılıyor, esnaf salgın önlemlerinin adaletsiz uygulanması sonucu borç yükünden intihar ediyor, eğitim-öğretim çağındaki çocuklar internete ulaşamıyor.

Türkiye’de, “hukukun üstünlüğü” buysa “kalsın” diyecek, hukuku yeniden eşitlik temelinde inşa edecek bir yeni siyaset anlayışına ihtiyaç her geçen gün daha acil bir hale geliyor.