Sabiha Gökçen Havalimanı’nda ikinci pist yedi yıldır yılan hikayesine döndü. Pistin açılış takvimi sürekli erteleniyor. (Konuyla ilgili 7 Şubat ve 10 Şubat 2020 tarihli iki yazı yazdım.) Bu pist, iki kısım halinde iki kez ihale edildi. Konunun can alıcı yanını, pisti yapan şirketin, rakip konumdaki İstanbul Havalimanı’nı işleten şirketle “akrabalığı” oluşturuyor.

İkinci pistin ikinci kısım ihalesini Makyol kazanmıştı ama sonra ne olduysa şirket ve ortaklık yapısı değişti. Makyol pisti yapan üç şirketten birine dönüştü. Şirketin adı, “KMC Sabiha Gökçen Havaalanı Adi Ortaklığı.” Büyük ortak yüzde 50 ile Kalyon, Cengiz ile Makyol yüzde 25’er payla katıldı.



TÜNELE EK BÜTÇE

Malumunuz, Kalyon ile Cengiz, İstanbul Havalimanı’nı işleten İGA’nın ortakları. Dahası, Ticaret Sicil’de KMC Adi Ortaklığın şirket adresi, Kalyon’un Kavacık’taki merkezi olarak görünüyor.

Atatürk Havalimanı kapatıldıktan sonra Sabiha Gökçen Havalimanı’na ilgi arttı. Orada ikinci pistin bitmesi talebin katlanması demek. Bu, garantili İstanbul Havalimanı’nın lehine midir, yoksa aleyhine mi?

Başka soruya gelelim. gazeteduvar muhabiri Serkan Alan imzasıyla yayımlanan haberde Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun, CHP Milletvekili Gülizar Emecan’ın sorusuna verdiği yanıt ilginçti. Ulaştırma Bakanı, “Covid-19 pandemisi nedeniyle proje sürecinde aksaklıklar meydana geldiğini, işin bitim tarihinin 28 Aralık 2021 olarak revize edildiği”ni söylüyordu.

“Söz konusu pistin tamamlanamamasından kaynaklı kamunun uğradığı bir zarar bulunmakta mıdır?” sorusuna ise “maliyet artışının oluşmadığını” belirtiyordu.

Bu iyi bir haber. Çünkü pist tünelinde oluşan çatlak nedeniyle, güçlendirme ihtiyacının doğduğu, bu ihtiyaç için de ek 400 milyon TL gerektiği, Ankara kulislerinde konuşuluyordu.

Bakan bu yanıtı verdiğine göre, demek ki Sabiha Gökçen Havalimanı ikinci pisti için ek bir ihale ihtiyacı çıkmayacak...

Zorbalık ve hakikat


Memleketin yazılı Anayasası’nda güya herkes önceden izin almadan toplantı ve gösteri yürüyüşü yapabilir. Ama fiili Anayasasızlık o kadar kökleşmiştir ki, bir kaymakamlığın bir sabah aldığı yasak kararı yeter de artar bile.

İstanbul’da LGBTİ+ Onur Yürüyüşü için bir araya gelen vatandaşlara polis çok sert müdahale etti. Düşmanca denecek kadar sert. Sadece LGBTİ+ bireylere değil, yürüyüşü görüntülemek isteyenlere de.

AFP fotomuhabiri Bülent Kılıç, yere yatırılıp ters kelepçeyle gözaltına alındı. Kılıç, kendisini yere yatırıp üzerine çıkan polisin ağırlığıyla nefes alamayacak haldeydi. Sahadaki arkadaşlarının ifadesiyle “neredeyse canına kastedilmişti.”



CHP, sosyal medyada resmi hesabından şu mesajı yayımladı:

“Türkiye bu zorbalığı hak etmiyor. Kendi yaşam tarzlarının dışında hiç kimseye saygı duymayan, görevinin başındaki gazetecilere, farklı kimliklere bu zulmü reva gören zihniyeti kınıyoruz. Cumhuriyetimizin layık olduğu demokrasiyi hep birlikte inşa edeceğiz.”

CHP’nin bu mesajında Bülent Kılıç’ın polisçe gözaltına alınış anını gösteren fotoğraf da ekliydi. (Fotoğrafı Hacı Bişkin çekti.)

CEVAP GELDİ AMA NASIL?

İki saat sonra cevap geldi. İçişleri Bakan Yardımcısı Mehmet Ersoy, kendi sosyal medya hesabından, CHP’nin mesajını alıntılayarak şu cevabı verdi:

“İzinsiz gösteri sırasında polise direnenleri gözaltına almak zorbalık değildir... Esas zorbalık, toplumda iktidara tepki uyandırmak adına, hiçbir sınır tanımadan kurumlarımıza fütursuzca, her türlü yalana sarılarak saldırıp sonrasında özür dileyecek erdemi gösterememektir.”

Ersoy, CHP’nin mesajını alıntılamıştı. Ama ne yapmıştı biliyor musunuz? CHP mesajının orijinal eki olan ve fotomuhabiri Bülent Kılıç’ın gözaltına alınışındaki zorbalığı tereddüde yer vermeyecek biçimde gösteren fotoğrafı kesmişti. Hem fotoğrafı kesip hem de erdemden bahsedilen bu mesaj, aslında bize çok şey anlatıyor. Sadece ikisini analım:

- Hakikatin yönünü değiştirmek bazen çok kolaydır.

- Hak aramak tam da bu nedenle çok zor, bu nedenle ömür tüketen bir uğraştır.