Haberi Ke­rim Ülker imzasıyla Dünya gazetesinde okuduk. Rönesans Grubu bünyesin­deki Rönesans İşletme Hizmetleri Danış­manlığı şirketi, Danimarka merkezli “ISS Facilities” şirketine satılıyordu. Sa­tış sürecine dair başvuru, Rekabet Kurumu sitesinde varken aniden sayfadan kaldırılmıştı. (Yazıyı yazar­ken ben de baktım, bula­madım. Nedenini sordum: “Satış kesinleştiğinde sonucun duyurulacağı ancak görüşmeler sü­rerken taraflardan biri istemez ise yer alması­nın zorunlu olmadığı” cevabı iletildi.)

Bu gelişme neden önem­li? İktidarın en fazla övün­düğü ancak övündüğü ölçü­de kamu kaynaklarını uzun vadeli yük altına sokan şehir hastaneleri açısından bir “kırılma” eşiğini temsil ediyor, ondan. Rönesans, Türkiye’de halen en faz­la sayıda şehir hastanesi yapıp işleten grup. Pande­mi sonrasında adını sıkça duyduğumuz İstanbul’daki Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi, Adana, Bursa, Elazığ ve Yozgat şehir hastaneleri Rönesans tarafından yapıldı. Öte yandan İstanbul Psikiyatri ve Yüksek Güvenlikli Adli Psikiyatri Hastaneleri’nin de inşaatının sürdüğü şirket sitesinde yer alıyor.

HAZİNE BU YÜKE DAYANMADI

Şehir hastaneleri politi­kası ile projeye dair tüm süreçlerin kamusal değil ticari odaklı olduğunu yıllar boyu yazdık tartıştık. Bu yaklaşımın en önemli dayanağı Hazine’ye ge­tirdiği ağır yük ve vatan­daşı “müşteri” olarak gören sistem mimarisiydi. Bu uğurda, şehir içinde vatandaşın rahat ulaştığı kamu hastaneleri, şehir hastanesini yapıp işleten şirketler kazansın, daha doğusu gizli sözleşmelerde verilen taahhütler tutsun diye kapatıldı. Nihaye­tinde Kamu Özel İşbirliği modeliyle yaptırılan şehir hastanelerinin, 25 yıllık sözleşme süreleri nedeniy­le Hazine’ye getirdiği ağır yükün sürdürülemez oldu­ğu sonunda anlaşıldı ve bu modelden vazgeçildi.

ZATEN HİZMET VERİYOR

Danimarka merkezli şir­kete satış haberine gelelim. Sağlık Bakanlığı, şehir hastanesi müteahhitlerine her ay, “ticari sır” gerek­çesiyle halktan saklanan sözleşmelerde belirlediği tutarlarda kullanım (kira) ve hizmet bedeli ödüyor. “Hizmet bedeli”; şe­hir hastanelerinde temel sağlık hizmetleri dışında kalan yemek, danışmanlık, güvenlik, otopark vb gibi gelir getirici alanları ifade ediyor. Yani sağlık hizmeti almak üzere şehir hastane­sine giden bir vatandaşın ihtiyaç duyduğu diğer hiz­met sahalardaki faaliyetler, o hastaneyi yapıp işleten şirketler tarafından devlete fatura ediliyor. Zaten şehir hastanesinin şirketler açı­sından kârlı kısmını da bu bölüm oluşturuyor.

Şehir hastanesi müteah­hitlerinin işte bu hizmetleri, başka başka şirketlere taşe­re ettiği biliniyor. Sözgelimi Adana Şehir Hastanesi açıldığında, “işçi alımı yetkisinin ISS şirketine devredildiği, ISS’nin de bu yetkiyi İŞKUR’u devredışı bırakarak birçok işçiyi “özel ka­nalla” istihdam ettiği” yerel basında haber olarak çıktı. Dolayısıyla bugün Rönesans İşletme şirketinin hisselerini satın alacağı bel­ritilen Danimarka merkezli ISS şirketi, zaten halihazır­da bu nitelikteki hizmetleri profesyonel olarak veren bir şirket.

Sağlık Bakanlığı, şehir hastaneleri için müteahhit­lerle kapsamlı ve bağlayıcı sözleşmeler imzalıyor. Bu sözleşmelerde ana şirketin, hizmetleri alt yüklenicilere hangi koşullarda devre­deceği ve gelirlerin nasıl hangi yolla tahsil edilip aktarılacağına dair ayrıntılı maddeler mutlaka vardır.

Dolayısıyla Sağlık Bakan­lığı’nın bu satışın neresinde olduğunu bilmek bütün vatandaşların hakkıdır.