Bilinen gerçek: Siyasetle ilgilenmemek, kimseyi siyasetin öznesi olmaktan çıkarmıyor. Hayatımızın kalitesine, nasıl süreceğine dair kararların bizim adımıza alındığı ve buna da siyaset denilen bir dünyada yaşıyoruz çünkü.Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in videoları, Türkiye’de siyaset, mafya, iş dünyası ve medya ilişkileri konusunda milyonlarca seçmenin ilgiyle izlediği  anlatımlar içeriyor. Önemli bir kısmı orta yaş kuşağı ve/veya güngörmüş seçmenler için şaşırtıcı değil.

Siyaset, mafya, iş dünyası ve medyanın ikili ve birbiriyle kesişen kirli ilişkileri, bu ilişkilerle örülü çürümüş sistemin tarihi eski. Şaşırtıcı olmayışı bundan. Ama şaşırtıcı olmayışının bir önemi yok. Çünkü videolar, ülkemizde siyasetin yapılış biçimine dair güncel unsurlar içeriyor. Bu unsurlar, iktidar dinamikleri, dolayısıyla da hayatlarımıza dair belirleyici role sahip. Haber değeri taşıması da bundan.

Peker’in, bir iktidar milletvekili isteğiyle Hürriyet gazetesi baskınındaki rolünü anlattığı videoyu izleyen birinin -yaşı yetiyorsa- 2015 yılı atmosferini hatırlamaması zor. Özellikle 7 Haziran-1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki kabus dönem.

AKP’NİN ÇOĞUNLUĞU KAYBEDİŞİ

AKP’nin TBMM’deki çoğunluğunu kaybetmesi, 7 Haziran seçimlerinin en önemli sonucuydu. Bu sonucu belirleyen olguların başında da seçimlere tek tek bağımsız adaylar yerine parti olarak katılma kararı alan HDP’nin, yüzde 10 seçim barajını geçerek yüzde 13.1 oy oranı alması geliyordu. Bu sonuç, iktidar partisi açısından sarsıcı ve sonraki adımlarında tayin edici oldu.

Seçim sonrası “istikşafi” görüşmelerin ardından, hükümetin nasıl kurulamadığı  apayrı bir mesele. Kesin olan, 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasında düğmeye basılmışçasına başlayan seri şiddet yüklü, kanlı olay ve katliamların, toplumda yol açtığı korku ve kaygı eksenli ruh halinin oy verme davranışlarında ve “tekrarlanan” seçim sonuçlarında etkili olduğudur. (7 Haziran seçimi  arifesinde Diyarbakır’daki HDP mitingine düzenlenen bombalı saldırı bu sürecin dışında tutulamaz.)

Sedat Peker’in kendi rolünü anlattığı Hürriyet gazetesi baskını da işte bu iki seçim arasındaki dönemde gerçekleşmişti.

PEKER’İN RİZE MİTİNGİ

Videoların hatırlattığı bir başka boyut, 1 Kasım 2015 seçiminden hemen önce “seçim nabzı” için gittiğim Karadeniz turunda dinlediklerim oldu. O dönem yazdığım Cumhuriyet’te yayımlanan kapsamlı Karadeniz izlenim yazısında, Sedat Peker’in Rize’de yaptığı mitinge dair bir kısım da yer almıştı. O sıra MHP 1. sıra adayı olan  Osman Cem Kamaz ile görüşmeyi esas alan o satırları, 23 Ekim 2015 tarihli yazımdan yeniden paylaşıyorum:

MHP 1. sıra adayı Osman Cem Kazmaz, AKP’nin Rize’de Cumhurbaşkanı üzerinden büyük baskı yarattığını bunun da seçmende korkuya yol açtığını söylüyor. Özellikle “MHP 7 Haziran’dan sonra koalisyon kurmak istemedi” algısıyla mücadele ettiklerini ifade ediyor.

KAYBETME KORKUSU

Sedat Peker’in mitingini “utanç verici” olarak niteleyen Kazmaz, “AKP ne hale düşmüş. Escobar bile miting düzenlemedi” diyor. Peker’in miting öncesinde kente TIR’lar dolusu kurban eti ve erzak yardımı gönderdiğini ekliyor. Rize’de, sağ seçmenin MHP’ye daha yakın olmasına karşın “CHP çıkarmasın diye” AKP’ye oy verdiğini söylüyor Kazmaz.

Yeni bir yorum yapmadan gazetecilikte bellek ve arşivin önemini takdirinize bırakıyorum.


“Onlar gazeteci değil”


Başlığı, değerli meslektaşım Barış Pehlivan’ın Cumhuriyet’teki köşesinden ödünç aldım. Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in, gündemi ve iktidarı sarsan seri videolardaki açıklamaları,  “gazeteci”  olarak tanıtılan kardeşlerin mafya-siyaset ilişkisi içindeki rollerini de açığa çıkardı malum. Pehlivan’ın yazısında, bahsi geçen kardeşlerden yola çıkarak, siyasetçi ile mafyatik isimlerin ilişkilerine dair yazdığı bölümü buradan paylaşmak istiyorum:

“Özışık kardeşlerin siyasetçi ve mafya lideriyle ilişkisi bir gerçeği hatırlattı. Gazeteciler içinde de arınma gerekiyor. 

Her dönemin kullanışlılarının, 

İhale peşinde koşanların,  

Ev, arsa, araba kapma yarışına girenlerin, 

Siyasetçiler için özel restoran buluşmaları ayarlayanların, 

Yargı mensuplarına tatil rezervasyonu yapanların, 

Haberle belediyeleri tehdit edip para koparanların, 

Çakarlı araç kullananların,

Çantacıların, tetikçilerin, rantçıların... 

Gazeteci olamayacağını artık herkes anlamalı.”

★★★

Her satırı üzerine sayfalar yazılacak bu gerçeğin tek muhatabı, adı geçen isimler değil. Onlar, sayılamayacak kadar çoklar. Eğer bugün, konusu usulsüzlük ve suç olarak nitelendirilebilecek birçok icraat, işlem, eylemin yanı sıra ihalelerin üzeri bu kadar rahat örtülebiliyorsa; ortaya çıkanlar, saçılanlar hiçbir yaptırımla karşılaşmıyorsa, bu çürümüş tablonun tek sorumlusunun iktidar olduğu söylenemez.

Toplumsal barışı bozan, hukuk devletini her dakika ihlal eden sayısız icraat, bu kadar rahat, göstere göstere sergilenebiliyor, hiçbir denetim ve yaptırımla karşılaşmıyorsa, bunda sadece iktidarın değil, korkudan veya kişisel çıkarları dolayısıyla onunla aynı hizaya girmeyi kabul etmiş “gazeteci” görünümlü kişi ve mecraların payı büyüktür.

★★★

İktidarın 2008 yılında, TMSF bünyesindeki Sabah-atv satışından başlayarak, aşama aşama, kendisine bağlı medyayı kurması,  iş insanlarına talimat vererek kurdurması, medya sahiplikleri yeniden inşa edilirken kamu bankaları kredi mekanizmasının harekete geçirilmesinin bir hedefi vardı. O hedef,  alabildiğine rahat, denetimsiz, yaptırımsız bir devlet aygıtı sahası kurmaktı. Eski “ana akım” sahipliklerinin,  göbekten bağlı “işleri”, iktidarın bu hedefine ulaşmasını kolaylaştırdı.

1 Kasım 2015 seçimleri öncesi, iktidarın yol vermesiyle mitingler yapan, Barış Akademisyenleri için kanlarında duş almaktan bahsedebilen Sedat Peker’in videolarında saçılan olaylar böyle bir sürecin sonucu.

Kuşkusuz ki bu süreç AKP döneminde başlamış değil. Suç örgütlerinin, mafyatik yapıların devletin içindeki bazı kişi ve kurumlardan destek alarak işlediği suçların tarihi daha geriye dayanıyor. Öyle geniş, acılı bir yelpaze ki bu, bir yanında hedefe oturtulduktan sonra katledilen gazeteciler, siyasetçiler, aydınlık düşünceli insanlar, toplu katliamlar, diğer yandan Hazine ve toplumun refahından çalan boy boy yolsuzluklar.

Konumuza dönecek olursak; pozisyon ve ömrünü sağlam tutmak adına iktidarın bir dönem epey hoş tuttuğu Sedat Peker’in videolarında adı geçen “kardeşler” gazeteci filan değil. Onlar gibi pozisyon alan, halkın gerçekleri öğrenmesi için yazıp konuşmak yerine bu gerçeklerin üzerini örten, örtmek için pazarlık yapan, dünyalığını biraz daha büyütmek için politik yorum yapıyor havasında köşesinden parmak sallayanlar, bakanların karşısında soru sormaktan vazgeçenler de “gazeteci” değil. Yaygınlığı dolayısıyla belki bir çırpıda anlaşılacak başka bir isim bulmak gerekiyordur ama o kelime, gazetecilik değil.