Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ben Sözcü Gazetesi’ni okumuyorum. Ayasofya 2020’nin adeta taçlı yıldızıdır. Bu gazeteleri para verip almayın” beyanı, Sözcü okurunu etkilemez.

Eğer bir etki doğuracaksa o da okurun bayiden bir yerine iki Sözcü satın alması şeklinde gerçekleşir. Diğer yanda da partili Cumhurbaşkanı’nın seçmeni, biraz daha kenetlenir. Bizleri sosyal medyada biraz daha hedef gösterirler.

Ama esas sorun bu değil. Sorun, bu ve benzeri konuları kullanarak (“benzer”:  iktidarın “işine yarayacak” başlıklar) Türkiye’nin gerçek gündemini ustalıkla örtme çabasıdır. Hesap da budur zaten. Eridiğini düşündükleri oyları böyle böyle geri alma çabası.

ERDOĞAN’A AÇLIĞI SORAMAMAK

Erdoğan’a uzanan mikrofonlardan açlığı, yoksulluğu, işsizliği, kokuşmuş adam kayırma düzenini, bağımsız medyaya her gün yansıyan yolsuzluklara dair bir soru duyamıyoruz. (Niyetlenen olsa da belki Olay TV’yi hatırlayıp susuyor.)

ANKA Ajansı’nın görüntülü haberini (dün) herkesin izlemesini isterdim. Alibeyköy Semt pazarında akşam tezgahlar kaldırılırken, çürük ve ezik meyve sebzeleri toplamaya gelen vatandaşlardı haberin konusu. – di dediğime bakmayın. Ükenin dört bir yanında kurulan binlerce pazarda her akşam gerçekleşiyor bu görüntüler.

★★★

Üniversite öğrencisi olduğunu, bir market zincirinden çıkarıldığını anlatan genç bir kadın en büyük dileğinin “Diplomasını alınca bir işe girmek ve hak ettiği hayatı yaşamak” olduğunu söylüyor. Yerdeki ezik meyvelerden başını kaldıran yaşlı bir kadın “N’apıcan kızım geçim çok zor” deyip faturaları sayıyor.

Pazarda çalışan bir adam “O çürük patatesi kesip kalanını yemek yapıyor çocuğuna, içim acıyor. Aç insanlar” diyor.

★★★

Cumhurbaşkanı’na Sözcü’yü sorarak “görevini” yapıyordur o muhabir mutlaka.

Ne başörtüsüdür gerçek gündem, ne de Ayasofya oysa.

Başlarını ve yüzlerini tanınmamak için tamamen örterek gözlerini yerden ayırmadan çürük sebze ve meyveleri toplayan o kadınlardır gündem.

Her gün öldürülen, yakılan, dövülen kadınlardır.

Yazılı sınavları yüksek notlarla geçtiği halde, mülakatta elenen gençler ve o gençlerin sosyal medyayı iş arama panosu olarak kullanmasıdır gündem.

Bilen biliyor velhasıl: Bugünün rejiminde, canlı takip sırasında Cumhurbaşkanı’na sorulamayan ne varsa, gerçek gündem odur. 

DSİ, kamu kaynağını nereye dağıtıyor


Devlet Su İşleri (DSİ) Türkiye’nin en köklü ve birikimli kurumlarından biridir.  Deneyimli teknik kadroları, proje kapasitesiyle ülkemizde birçok önemli yatırımlara hayat verdi. Son Sayıştay raporları DSİ için ayrılan bütçe ödeneklerinin akıl almaz işlere, şaşkınlık uyandıracak işlemlere dağıtıldığını ortaya koyuyor.

Mesela gölet, baraj, atık su toplama, sulama, içme suyu tesisi yapılacak.

KENDİ İŞİNİ İHALE

Ama önce bunların planlama raporu ve yapım projelerinin hazırlanması gerekiyor. Normalde işi zaten bu olan DSİ’nin bu rapor ve projeleri hazırlayıp üretmesi beklenir. Ama öyle olmamış. DSİ, kendisinin rahatlıkla hazırlayıp sonuçlandırabileceği bu tip plan ve projeler için ihale açmış. Piyasadan hizmet alımı yapmış. Ve bedellerini de bütçeden ödemiş.

Sayıştay da 2019 raporunda (özetleyip anlaşılır hale getirdim) diyor ki:

“DSİ’nin teknik hizmetler sınıfında 6.348 personeli var. Bu sayı toplam personelin yüzde 69.82’sini oluşturuyor.

Ayrıca iki daire başkanlığı var. Bu kadar donanımlı ve kapasiteli bir kuruluşun planlama raporlarını ve yapım projelerini hazırlamaması düşünülemez.”

DSİ’nin “düşünülemez” dediği şey olmuş. Devletten bu iş için maaş alan binlerce personel dururken, plan ve projeler için piyasadan hizmet satın alınmış. Soru şu: DSİ, bu işi kendi kendine mi yapmış, yoksa bu işleri piyasadan satın alması yönünde kendisine bir baskı ve talimat mı gelmiş?


Böyle bir zarar görülmedi


Yine DSİ raporundan bir yolsuzluk. Yolsuzluk lafını Sayıştay kullanmıyor tabii.

Ama şimdi okuyacaklarınıza başka bir isim vermek zor.

Malum, inşaat sırasında, büyük iş makineleriyle kazı yapılır. Kazılarda hafriyat çıkar. İşte bu hafriyatın bir yerlerde değerlendirilmesi gerekir. DSİ, özel şirketlere ihale ettiği inşaat işlerinde, çıkacak hafriyat için bir yer gösteriyor. Kısaca “Şuraya dökün” diyor.

Firmalar ne yapmış? Kazıda çıkan malzemeleri bambaşka yerlere dökmüş. DSİ de yanlış dökülen hafriyat nedeniyle o yerleri kamulaştırmış. “Zarar ziyan bedeli” adı verilen bu paralar bütçe kaynağından ödenmiş.

Sayıştay’ın 2019 DSİ raporundan:

“Bu durum Kurum kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılması ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir. Sonuç olarak, yapım ihalelerinde kazıdan çıkan malzemelerin idarenin gösterdiği yerler dışına dökülmesinin önlenmesi, böylece gereksiz kamulaştırma giderleri ile zarar-ziyan bedeli ödemelerinin önüne geçilmesi uygun olacaktır.”

Raporda bu yeni nesil şirket şımarıklığının yol açtığı zararların boyutu yok.

Vatandaşının akşam pazarından çürük meyve topladığı bir ülkede bazı şirketler şımarıkça işler yapıp, bedelini devlete ödetebiliyor.

Yeniden: Bugünün rejiminde, canlı takip sırasında Cumhurbaşkanı’na sorulamayan ne varsa, gerçek gündem odur.