PKK terör örgütünün, 2015 ve 2016 yıllarında kaçırdığı 13 insanı vahşi bir şekilde katletmesi, 1994 yılında kaçırılan sekiz askerin terör kampından alınıp getirilmesi olayını yeniden gündeme getirdi.

1995’te hükümet kuran Refah Partisi’nin Van Milletvekili olan ve 1996’da askerlerin geri getirilmesine öncülük eden Fethullah Erbaş, o günleri Saygı (Öztürk) Ağabey’e anlatınca, ben de tanıklığımı aktarmak istedim.

O dönem Radikal Gazetesi’nin dış politika muhabiriydim. İşim gereği Kuzey Irak’taki gelişmeleri de yakından izliyordum ve yolum sık sık Kuzey Irak’a düşüyordu.

İlk girişimleri örgütün istekleri yüzünden başarısız olan Fethullah Erbaş ve İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal yeniden Kuzey Irak’a gitme kararı verince, haber müdürümüz rahmetli Hakkı (Erdem) Ağabey de benim takip etmemi istedi.



Milliyet Muhabiri Namık Durukan ile birlikte Diyarbakır’a gittik. Oradan bir araba tuttuk ve Habur Sınır Kapısı üzerinden Kuzey Irak’taki Duhok kentine geçtik. Askerlerin aileleri zaten bir süredir orada kamp kurmuştu, Erbaş, Birdal ve Mazlum Der İzmir Şube Başkanı Halit Çelik de Duhok’a bizden önce varmıştı.

Terör örgütü, heyete “bizden haber bekleyin” mesajı iletmişti.

Bir otelde beklemeye başladık. Otelde yer olmadığı için biz gazeteciler lobideki koltuklarda sırayla uyuduk. Birkaç gün bekledikten sonra bir akşam, bir grup silahlı PKK’lı terörist otelin etrafını sardı. Kısa bir hareketlilik yaşandı. Beklenen haber gelmişti. Ertesi sabah arabalara binip Amedia Köyü yakınlarına gittik. Oradan itibaren yaya gitmemiz gerekiyordu.

Terör örgütünün lojistik amaçlarla kullandığı patika çok belirgindi. Bütün heyet o patikadan yürümeye başladık. Yol ilerledikçe, uçurum derinleştikçe yürümek daha da zorlaşıyordu. Namık Durukan’la birlikte hızlı yürüdüğümüzden heyetten hayli uzaklaşmıştık. Yaklaşık 4-5 saat yürüdük. Bir yerde uçurumun bir tarafından diğer tarafına geçilen dar bir boğaz vardı ve köprü inşa edilmişti. Köprünün üzerinde şimdi adını anımsamadığım bir Fransız sivil toplum kuruluşunun ismi vardı.

Köprüden geçip biraz yürüdük ve birbirine yaslanmış iki devasa kayaya vardık. Yağmur da yoğunlaşmıştı. O sırada çok yakınımızdan silah sesleri duyuldu. Etraftaki kayaların arkasına saklandık ve Namık Kürtçe olarak “Tamam, ateş etmeyin. Biz gazeteciyiz, heyetle birlikte geldik” diye bağırdı. Bize seslendiklerinde sesin geldiği yere doğru ilerledik. Kayaların arasından geçince arka tarafta naylondan bir çadırla karşılaştık. Başlangıçta 10 civarında PKK’lı vardı. Bir süre sonra bizim heyetin geri kalanı da geldi.

İlk karşılaşmadan sonra çoğu kadın olan yaklaşık 100-150 kişilik bir grup geldi. Kaçırılan askerler de onlarla birlikte gelmişti. Durumları iyiydi. Sadece biri, biraz Stocholm Sendromu’na yakalanmıştı ve eve dönmek istemiyordu. Hem biz gazeteciler, hem Erbaş ile Birdal, annesinin Duhok’ta beklediğini söyledik. Israr ederek kendisini ikna ettik.

Diğer askerler de 18 ay boyunca çok zor günler yaşadıklarını, sürekli hareket halinde olduklarını, haftalarca elbiselerini dahi değişemediklerini anlatmıştı.

Çetin görüşmeler yapılırken hava kararmış, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu.

“Bu gece kalın, gün ağarınca gidin” gibi öneriler geldi. Tehlikeli olmasına karşın biz gazeteciler dönmekten yana tavır aldık. Erbaş ve Birdal da bize destek verdi. Gece karanlığına ve yağmura rağmen yola çıktık.

Aşağıdaki fotoğrafım da 8 Aralık 1996 gecesi terör örgütünün Zap kampından ayrılırken çekildi. Deklanşöre basan meslektaşım Namık Durukan’dı. Sırılsıklam olmuş, üşümüştük ama uzun ve gergin bir günün ardından, kaçırılan askerlerle birlikte Amedia’ya doğru yola çıkabildiğimiz için mutluyduk.

Duhok’a vardığımızda müthiş bir manzara yaşadık. Bir aydır Duhok’u mesken tutan ailelerle çocuklarının buluşma anı, yaşamım boyunca unutamayacağım anlardandı.

Bir gün sonra Türkiye’ye doğru yola çıktık. Habur Sınır Kapısı’ndan giriş yaptık. Askerler, ifadelerinin alınması ve sağlık kontrollerinin yapılması için Habur 2. Sınır Jandarma Bölüğü’ne alındı. Aileler ise memleketlerine gönderildi. Biz de sınırda görev yapan istihbarat mensuplarınca sorgulandık. Önce Cizre’de kaldık, ardından Diyarbakır’a geçip Ankara’ya döndük.



Terör örgütünün elinden kurtarılan askerler bir süre sonra Diyarbakır DGM’de ifade verdi. Başlangıçta terör örgütünün kampında kalmak isteyen ve örgütten de övgüyle söz eden asker tutuklandı, diğerleri ise serbest kaldı.

O günlerde ülkede 28 Şubat iklimi hakimdi ve çiçeği burnundaki Refahyol Hükümeti hedefteydi. Haliyle Erbaş ile Birdal, TSK yönetiminin ve haliyle medyanın hedefi haline geldi. Yukarıda 10 Aralık 1996 günü Milliyet Gazetesi’nin manşeti ve iç sayfadaki haberin küpürleri var. Namık’ın haberindeki “18 ay sonra özgürlük” başlığı, 1. sayfada Erbaş için “PKK ile tutanak” başlığına dönüşmüştü. Erbaş ve Birdal aylarca eleştiri oklarına maruz kaldılar, askerlerin hedefinde olan hükümet bu olay nedeniyle de baskı gördü ama sekiz asker sağ salim evlerine döndü.