2015 yılında Seul’e gitmiştim. Kuzey Kore ile Güney Kore arasındaki sınırı çok merak ediyordum. Başvurum kabul edilince Birleşmiş Milletler (BM) tarafından silahsızlandırılmış bölgeye gitme şansı buldum. Sınırın üzerinde maviye boyanmış kulübeler vardı. Kulübelerin tam ortasından sınır geçiyordu. Çizginin bir tarafında Güney Koreli, diğer tarafında Kuzey Koreli askerler nöbet tutuyordu. O çizgiyi geçmek sadece kulübenin içinde mümkündü. Benim açımdan son derece ilginç bir manzaraydı.

O tarihte henüz Kuzey Kore’yi görmemiştim ve sınırın kuzeyinde görünen her şeye dikkatlice bakmaya çalışıyordum. Bunu yaparken kuzeydeki bir kasaba dikkatimizi çekti. Çatıları maviye boyanmış, düzenli bir yere benziyordu. BM yetkilileri kasabanın gece fotoğraflarını da gösterdiler. Işıl ışıl görünüyordu. Tam ortasında Eyfel Kulesi’ni andıran bir bayrak direği vardı. Sonradan öğrendim ki yüksekliği 160 metreymiş.

Benim gittiğim gün kulenin üzerinde bayrak yoktu. “Bayrak direği niye boş” diye sorduğumda şu yanıtı aldım:

“Her seferinde 60 kiloluk bir bayrak asıyorlar. Çok yüksek olduğu için aşırı rüzgara ve yer çekimine maruz kalıyor ve bir iki haftada yırtılıyor, herhalde yine yenilemek için indirdiler.”

Kuzey Korelilere göre Kijong Dong adlı o kasabada 200 aile yaşıyormuş. Kollektif bir çiftlik varmış ve kasaba halkı refah içindeymiş.

O kasabanın tam karşısındaki Güney Kore köyünde, sıradan bir bayrak direğine polyesterden yapılmış standart bir bayrak asan Güney Koreliler ise kuzeyde görünen o ışıltılı kasabaya “Propaganda Köyü” ismini takmışlardı.

Meğer, o ışıltılı yer bir köy değil de topçu birliklerini kamufle eden dekora benzer bir hayalet kasabaymış. Sonradan gördüm ki Kuzey Kore’deki durum hiç de Kijong Dong’da göründüğü gibi değilmiş.

Belli ki Kuzey Kore yönetimi sınırın güneyinden yukarı bakanlarda Kuzey Kore’nin çok zengin ve ışıl ışıl kasabaları olan bir yer olduğu imajını yaratmaya çalışıyordu.

★★★

Bu yöntemin patenti aslında Osmanlı-Rus savaşları sırasında Çariçe 2. Katerina’nın gönlünü çalan ve prens unvanını kapıp, 1785’te Rusya’nın Güney Bölgesi Valisi atanan Aleksandrovich Potemkin’e ait.

Rivayete göre 1787’de Çariçe, Kırım’ı ziyaret etmeye karar verdiğinde, Prens Potemkin geçiş güzergahında sahte yerleşim yerleri inşa ettirip zengin görünümlü köylüler yerleştirip Katerina’da yönettiği bölgenin ne kadar büyük refah içinde olduğu algısı yaratmaya çalışmış. Katerina buna inanmış mı bilmiyorum ama durum literatüre “Potemkin Köyleri” olarak geçmiş. Rus tarihçileri hâlâ bunun gerçeği yansıtmadığını ve Batı tarafından yaratılmış bir “şehir efsanesi” olduğunu kanıtlamaya çalışıyor.

Benzer bir “algı mı gerçek mi” durumu da Romanya’da yaşanmıştı. “Demir Perde” yıllarında Komünizmle yönetilen Romanya’da şehirler merkezi sistemle ısıtılıyordu. Kurala göre ısı 10 derecenin altına düştüğünde merkezi ısınma sisteminin çalışması gerekiyordu. Ancak, ekonomik koşullar o kadar kötüydü ki Devlet Başkanı Nikolay Çavuşesku ısınma sisteminin kara kış gelene dek çalıştırılmamasını istemişti.

Çavuşesku’nun bürokratları bu emir karşısında tarihe geçen bir çözüm bulmuştu. Devlet televizyonu, radyolar, gazeteler, termometreyi 10 dereceye sabitlemişti. Halk soğuğu iliklerinde hissetse de devletin termometresi hep 10 derecenin üzerinde kaldığından ısınma sistemi çalıştıtrılmıyordu.

Bu durum da Kuzey Kore’nin Propaganda Köyü ve Potemkin Köyleri gibi tarihe geçti. İsmi de “Çavuşesku Termometresi” oldu.

★★★

Türkiye de bugünlerde algı ile gerçek konusunda benzer durumlar yaşıyor. TÜİK başta olmak üzere bir çok kurum verileri eğip bükerek paylaşıyor. İşsizlik, hayat pahalılığı alıp başını gitmişken, döviz kurları tutulamıyorken, ülkeyi yönetenler pembe tablolar çizmeyi sürdürüyor.

Bunun karşısında gerçeği anlatmaya çalışanlara “hain, terörist, ajan-provakatör” gibi etiketler yapıştırılmaya çalışılıyor.

Üstünü örterek, eğip bükerek, gerçeği söyleyene saldırarak gerçekleri saklamaya çalışabilirsiniz. Ancak şunu da unutmamak lazım:

Gerçek insanlara dokunduğu anda, hangi yöntemi kullanırsanız kullanın o gerçeği saklayamazsınız.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmasında ülkede ekonominin uçtuğunu söylemesinin tam da o sırada bazı vatandaşların polislerden arta kalan kumanyaları topladığı, dolar kurunun 9’un üzerine çıktığı, zam yağmurunun sürdüğü gerçeğini saklayamadığı gibi...