Biliyorsunuz Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, “Öğrenci Andı” davasını karara bağladı. “Andımız” olarak bildiğimiz “Türküm, doğruyum, çalışkanım” diye başlayan öğrenci andı artık tarih oldu.

Şimdi size “Andımız”la ilgili bazı görüşler yazacağım. Aşırı milliyetçiyseniz, MHP’liyseniz, “Millet” ya da “Ulus” kavramı sizin için önemliyse, lütfen sabredin. Bana kızmadan, bağırmadan yazdıklarımı sonuna kadar okuyun, tepkinizi sonunda gösterin:

- Türkler zaten kendi çağdaş unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur.

- Ulus bilincine geç ulaşan bir toplumda sembol ve ritüeller kullanılarak ortak bir milli kimlik inşa edilmeye çalışılması anlaşılabilir bir durumdur.

- 1910’dan itibaren eğitimde “davranışçı model”, yani bir şeyin tekrar ettirilerek dikte edilmesi, empoze edilmesi, bir anlamda kafasına vura vura belletilmesi modeli benimsendi.

- “Andımız” da milli bütünlüğü sağlamak için (milli kimlik inşa etme mantığıyla) okullarda okutulmaya başlandı. Bu aynı zamanda okulların ideolojikleşmesi ve askerileşmesi anlamına gelmektedir.

- Gerek FAŞİZM gerekse KOMÜNİZM, “öğrenci andı” ve benzeri uygulamaları sıkça kullanmıştır. Askeri ağırlıklı rejimler bu tür uygulamaları temel almıştır.

- 21. Yüzyıl Türkiye’sinde 30’lu yılların ritüellerini benimsemek anakronik (çağ dışı) bir yaklaşımdır.

- Öğrencilerin her gün “papağan gibi” tekrarlayacakları sözler yerine, konuşup tartışarak ve yaşayarak edinecekleri özellikler günümüz eğitiminin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Her sabah öğrencilerin sıraya sokulup tekrarlatılarak birtakım değerlerin kazandırılmaya çalışılması hem Türk Milli Eğitimi’nin benimsediği eğitim anlayışına hem de dünyada genel kabul gören eğitimbilim anlayışına uygun değildir.

- Andımız kaldırılarak toplumumuzun geçirmiş olduğu sosyo-kültürel değişimler neticesinde öğrenci andında yer alan ifadelere dair yanlış anlaşılmalara sebep olacak yaklaşımların önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Bu yazdıklarımdan dolayı kızdınız mı? Öfkelendiniz mi?

Yanıtı “evet” ise lütfen beni hemen hedef tahtasına koymayın.

Çünkü, muhatabınız ben değilim.

Çünkü, bu yazdıklarım Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı’nın, yani MHP tarafından da desteklenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Hükümeti’nin resmi görüşüdür. “Öğrenci Andı” davası sırasında Danıştay’a “resmi savunma” olarak verilmiştir.

★★★

Bu acı gerçekle yüzleştikten sonra şimdi gelin 24 Şubat 2021 Çarşamba gününe, TBMM’ye gidelim. AK Parti Grup Toplantısı’ndayız. Kürsüde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan konuşuyor ve konuşmanın 31. dakikasındayız. Erdoğan, “Bunun için hep birlikte Rabia’mızı haykırıyoruz. Hazır mısınız? Şöyle bir ayağa kalkalım bakalım” diyor.

AK Parti grubu ayağa kalkıyor. Gelişmeler şöyle devam ediyor:

Erdoğan: Tek Millet.

AK Parti Grubu (hep bir ağızdan): Tek Millet.

Erdoğan: Tek Bayrak.

AK Parti Grubu (hep bir ağızdan): Tek Bayrak.

Erdoğan: Tek vatan.

AK Parti Grubu (hep bir ağızdan): Tek vatan.

Erdoğan: Tek devlet.

AK Parti Grubu (hep bir ağızdan): Tek devlet.

Erdoğan, devamında da “Bir olacağız”, “İyi olacağız”, “diri olacağız”, “kardeş olacağız”, “Hep birlikte Türkiye olacağız” ifadelerini kullanıyor ve AK Parti grubu da tek bir ağızdan tekrar ediyor.

★★★

Hani Türkiye milli birlik sürecini tamamlamıştı da bu tür ritüellere, sembollere gerek kalmamıştı?

Hani bir ideolojiyi papağan gibi tekrar etmek anakronikti (çağ dışıydı).

Hani bu yöntemi geçen yüzyılda faşizm ve komünizm kullanıyordu?

Hani bu yöntem ideolojikleşme ve askerileşmeydi?

Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu şimdi?