Polisiye romanları çok severim. Okurken her anı, her mekanı gözümde canlandırırım. Kurgu da olsa anlatılanları yaşanmış gerçek hikayeymiş gibi hissederim.

O nedenle sizlerle buluşturacağım ilk kitabımın bir polisiye roman olmasını arzuluyorum. Başladım, oldukça fazla ilerledim ama sürekli hareketli olan gündem, mesleki yoğunluk nedeniyle biraz yavaş gidiyorum. İtiraf ediyorum, “henüz zamanı gelmedi” gibi saçma bir his nedeniyle biraz da tembellik ediyordum.

★★★

Önceki gün masamda bulduğum bir kitap, beni heyecanlandırdı ve hızlanmaya karar vermeme neden oldu.

Meslektaşım Ercan Öztürk’ün yazdığı “Bir Cinayetin Aslı” kitabından söz ediyorum.

Roman değil, gerçek bir hikaye üzerinden yazılmış bir gazetecilik kitabı.

Ancak bir cinayet romanı gibi soluk soluğa okunuyor.

Kitabın konusu, “Mankenler Kraliçesi Aslı Baş”ın ölümü.

Kitap, 112 Acil Servis’e gelen bir telefonla başlıyor. 2010 yılının Temmuz ayının 21. gününün ilk saatleridir.

Arayan bir iş insanıdır. “Biri merdivenden düştü. Kafası kanıyor” diyor. Kastettiği Aslı Baş’tır. Olay ise arayan iş insanının mekanında geçmiştir. Ambulans geliyor, Aslı Baş hastaneye götürülmeye çalışılıyor ama maalesef kurtarılamıyor.

Muğla jandarması olayı şöyle rapor ediyor:

“Muğla ili Bodrum İlçesi Yalıkavak Beldesi’nde 21.07.2010 günü saat: 03.30 sıralarında işletmeciliğini Ahmet BAYER’in yaptığı Clup Flipper Oteli’nde Ahmet BAYER isimli şahsın arkadaşı olan Aslı BAŞ isimli şahıs Clup Flipper Oteli içerisinde bulunan villanın ikinci katındaki terasta dikkatsizlik tedbirsizlik nedeni ile dengesini kaybederek düşmesi neticesinde yaralanmıştır. Mağdur kaldırıldığı Bodrum Alman Hastanesi’nde yapılan müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir.”

★★★

İlginç olan 112’yi arayan iş insanının düşme ve ölüm olayından üç-dört saat sonra yani sabahın yedisinden itibaren telefona sarılması ve Adalet mekanizmasındaki güçlü dostlarını aramaya başlaması.

Onlardan biri de o dönemin Adalet Bakanlığı Personel Daire Başkanı’dır. Takip eden günlerde ikili arasında birkaç telefon görüşmesi daha olur.

Bu telefon trafiğinin ardından Bodrum Başsavcısı soruşturmayı başlatır. Olay yeri olarak sadece Aslı Baş’ın odası ve düştüğü söylenen yer kabul edilir.

Ercan Öztürk, kitabında bir gazeteci titizliğiyle bütün HTS kayıtlarını, ifadeleri, ifadeler ve deliller arasındaki çelişkileri bir araya getirmiş. Soruşturmayı yürüten yargı mensuplarının konuyu “düşme”, “intihar” gibi gösterme çabalarını da o dönemki HSYK’nın soruşturmada yanlış giden şeylere dair soruşturmasını da detaylıca incelemiş.

Görünen şu ki iş insanı, bütün ilişkilerini devreye sokmuş ve iki koldan ilerlemiş.

Bir taraftan soruşturmanın “düşme” ve “intihar” ekseninde yürütülmesini sağlamış, diğer taraftan medyanın olayın üzerine gitmesini engellemiş. Bu nedenle de medya patronlarından tutun, ünlü gazetecilere dek birçok insanı devreye sokmuş.

O kadar başarılı olmuş ki savcı soruşturmada 18 ay neredeyse kalem oynatmamış.

Olay gazetelerde, televizyonlarda öyle ele alınmış ki neredeyse Aslı Baş suçlu çıkartılmış.

★★★

“Bir Cinayetin Aslı” İnceleme Ercan Öztürk Kopernik Yayınevi 208 Sayfa


Ancak, polisiye roman yazarı olmaya çalışan ve yüzlerce polisiye okumuş, izlemiş bir amatör olarak bu gerçek olaydaki delillere, ifadelere baktığımda rahatlıkla “evet, düşme ya da intihar” diyemedim.

Düştükten sonra Aslı Baş’ın bedeninin duruşu, şekli, düştüğü yer ile düşülen yer arasındaki mesafelerdeki uyumsuzluk, tanıkların savcı tarafından jandarmaya dahi konuşmamaları yönünde tembihlenmeleri, savcının tavrı, iş insanının yargının gücü yerine yargı dünyasındaki güçlüleri devreye sokma çabası beni bu düşünceye sevk etti.

Kitap bittiğinde aklıma gelen ilk soru şu oldu:

“Madem sadece düşme ya da intihar, iş insanı neden bu kadar panik olmuş? Neden bu kadar çok insanı devreye sokmuş? Soruşturmayı yönlendirmeye çalışmasa işi akışına bıraksa zaten gerçek ortaya çıkmaz mıydı?”

Sizi daha fazla detaya boğmak ve yönlendirmek istemem. En iyisi olayı kitaptan okuyup kendi kararınızı vermeniz.