Gazetecilik hayatım boyunca Afganistan’daki gelişmeleri hep yakından takip ettim.

Sovyet yanlısı yönetimin son lideri Necibullah’ın, ABD destekli Taliban örgütü tarafından Birleşmiş Milletler temsilciliğinden alınıp bir elektrik direğine asıldığı günü (27 Eylül 1996) dün gibi anımsıyorum.

O yıllarda Afganistan hiç gündemimizden düşmüyordu. Çünkü Sovyetlere karşı savaşan mücahit gruplar, Sovyetler çekildikten sonra iktidar için birbirine düşmüştü.

Peştunların Hizb-i İslami partisinin başında Gulbeddin Hikmetyar vardı.

Taciklerin ağırlıkta olduğu Cemiyet-i İslami’nin lideri Burhaneddin Rabbani, Hazaraların Hizb-i Vahdet partisinin lideri Abdül Ali Mezari, Özbekleri temsil eden Cümbüş-i İslam partisinin lideri General Raşid Dostum haberlerimizden hiç eksik olmazdı.

Bir de Taliban’a karşı kurulan kuzey ittifakının lideri Ahmet Şah Mesud.

Bu grupların birbirlerine yönelik kanlı saldırılarında çok sayıda sivil ölmüştü.

★★★

90’ların ilk yarısında ülkeye hakim olan iç savaş, ABD (CIA), Suudi Arabistan ve Pakistan’ın desteğini alan Taliban’ın ekmeğine yağ sürdü.

1996’dan ABD’nin 11 Eylül saldırılarını bahane ederek müdahale ettiği 2001 yılına dek geçen 5 yılda Afganistan’ı bu selefi grup yönetti.

Beş yıllık yönetimde Taliban’ın ilk işlerinden biri, Bamyan’daki bin 500 yıllık Buda heykellerini dinamitlerle patlatmak olmuştu.

Ülkede adeta modern yaşama savaş açılmıştı.

Kadınları günlük hayattan silecek adımlar birbirini izliyordu.

Kız çocuklarının okula gitmesi yasaklanınca 11 eyalette 500’e yakın okul kapatıldı. Çalışan kadınlar evlerine gönderildi. Kadınlar eşleri, kardeşleri yanlarında olmadan sokağa çıkamaz hale geldi. Kadınlara burka, erkeklere ise sakal zorunluluğu getirildi.

Ülkede şeriat rejimi uygulanmaya başlandı. Hırsızların elleri kesilmeye başlandı. Cinayet işleyenler meydanlarda idam edildi.

Televizyon ve sinema yasaklandı. Radyoda müzik yayınlarına son verildi.

Sünni olmayan (Hazaralar gibi) gruplar hedef haline getirildi. Ne büyük çelişkidir ki dünyanın uyuşturucu merkezi olmayı sürdürdüler ama alkolü yasaklamayı ihmal etmediler.

★★★

2001’de ülkeyi adeta işgal eden ABD, müttefikleriyle birlikte 20 yılda istikrarlı bir yönetim kuramadı ve geçen yıl havlu attı. Yabancı ülkeler bu yıl bütün askerlerini çekiyorlar.

Bu durum, Taliban’ın bir kez daha kazandığını, ABD’nin Afganistan halkını Taliban’la baş başa kaderine terk ettiğini gösteriyordu.

ABD ve Avrupa Birliği, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kabil’de kalmasını ve Kabil Havaalanı’nın güvenliğini sağlamasını, bu sayede ülkedeki yabancı büyükelçiliklerin açık kalmasını Afganistan’ın dünya ile bağının kopmaması için tek yol olarak görüyor.

Tarafların görüşmelerinde ortaya çıkan ortak anlayışa göre, Mehmetçik orada olursa Kabil’deki yabancı büyükelçilikler kendilerini güvende hissedecek. Türkiye, Kabil Havaalanı’nı korursa, insani operasyonlar ve yardımlar ülkeye güvenle gidebilecek.

Ancak Türkiye’nin ciddi kaygıları var. Böyle büyük bir operasyon için diplomatik destek ve para lazım. Bir Avrupa Birliği ve NATO ülkesinin (Macaristan) ve Afganistan’ın bir komşusunun (Pakistan) Türkiye’nin yanında olması bu yüzden önemli.

Ayrıca operasyonun yüksek maliyeti ABD ve Avrupa Birliği’nce karşılanmalı.

Avrupa Birliği, Kabil’in Taliban’ın eline geçmesinden sonra oluşacak göçten de endişeli ve Türkiye’ye istediği desteği vermeye hazır. ABD ise Kabil operasyonunda Türkiye’ye her türlü lojistik imkanı sağlayacakmış.

★★★

Erdoğan’ın yıllar önce birlikte fotoğraf çektirdiği ve bu yüzden çok eleştirildiği Hizb-i İslami lideri Hikmetyar, “Afganistan dış müdahaleler sonucu viran olmuştur” diyor.

Her şey planlandığı gibi giderse, Mehmetçik, Hikmetyar’ın tanımıyla o “virane ülkede” zor ve riskli bir görev üstlenecek.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu görevin zor ve riskli olmayacağını anlatmaya çalışırken “Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla alakalı ters bir yanı yok” diyor.

Oysa bugün Türkiye’de biri çıkıp iktidar için “Taliban Kafası” dese, bir sürü hakaret (ve hatta ceza) davasına maruz kalır.

Zaten Taliban’ın ideolojisi (ve 1996-2001 arasında yaptıkları) Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ters gelmese de Türkiye Cumhuriyeti’nin 98 yılda güvence altına aldığı haklar ve kurallar Taliban’a “ters”.

Ne yazık ki Mehmetçiğin o virane ülkede karşılaşacağı bu terslik de hafife alınacak bir terslik değil.

Bizden söylemesi!