AK Parti’de uzun zaman çok önemli görevlerde bulunmuş bir hukukçu tanıdığım var. Zaman zaman memleket meseleleri üzerine sohbet ederiz.

Okur, yazar, ülke çıkarları konusunda hassas, eğriye eğri, doğruya doğru dediği için olsa gerek, memleketin gidişatını dışarıdan izlemek zorunda kalan ve dışlananlardan.

SÖZCÜ HaftaSonu için geçen cuma yazdığım “Çürük” başlıklı yazıyı okumuş ve dün beni aramıştı.

Söz sözü açtı, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Cemil Çiçek’in SÖZCÜ yazarı Aytunç Erkin’e söylediklerine geldi. “Yüzde 50 artı 1” şartının Türkiye’yi kaosa sürükleyeceğini söyleyen Çiçek, Aytunç’a şöyle demişti: “50 artı 1 şartı ciddi problem çıkarıyor. Gelecekte de çıkaracak. Siyaset yapanların bunu görmesi gerekiyor. İki tarafın da!”

Konuştuğum hukukçu, söylediklerini yazmak istediğimi söyleyince “adımı yazma ama söylediklerimi yazabilirsin” dedi. Bu yüzden ismini saklı tutacağım.

Çiçek’in sözlerine ciddi eleştirileri vardı. Her şeyden önce bunları söylemek için geç olduğuna dikkat çekiyordu. Sözlerin içeriğine de itirazı vardı. Konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Başkanlık sistemi dendi mi yüzde 50 artı 1 şarttır. Başkanlık sistemi çoğunluk gerektirir. Yüzde 30’la başkan seçilmez. Bu nisbi temsildir ve sadece parlamenter sistemde olur. Başkanlık sistemini savunuyorsanız, yüzde 50 artı 1’i yakalayamayınca kaybedeceğini bilmelisiniz. Demokrasi, dahilerin değil, makullerin rejimidir. Demokraside kaybetmek kendini kazanmaktır. Bizim cari sistem, teorik temellerinden koptu ve Başkanlık sistemi değil Başkancı sistem oldu.”

★★★

Duyduğum bu cümleler, gerçekten ülkemizde yaşananın çok güzel bir özetiydi.

Demokrasilerde adı ne olursa olsun, yönetim sisteminin amacı milletin refahını artırmak sürdürülebilir bir kalkınma modeli ortaya koyabilmektir.

Bu çerçevede Başkan, bu hedefe ulaşabilmek için çalışan biridir. Bir nevi araçtır.

Eminim, Başkanlık Sistemine geçiş anayasasını hazırlayanlar da teorik olarak bu yaklaşımı benimsemiştir.

Ancak, teoriyi bir yana bırakıp pratiğe baktığımızda Türkiye’de 2018’den bu yana “Başkan’ı güçlü ve etkili tutma” fikri üzerine kurulmuş bir sistem işletiliyor. Başkan, sistemin iyi işlemesi ve amaca giden yolda bir araç olması gerekirken, Türkiye’de bizzat amacın kendisine dönüşmüş. Başkan’ın iktidarını korumak, Başkan’ı mümkün olduğu kadar çok iktidarda tutmak pratikte amaca dönüşmüş vaziyette.

Kanaatimce, benim konuştuğum deneyimli hukukçu da Çiçek de pratikte ortaya çıkan bu sorunun farkında ve nisbi temsilin geçerli olduğu Parlamenter Sisteme dönüşün daha akılcı olacağına inanıyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu ile görüşmede yüzde 50 artı 1’den yakındığını dikkate alırsak, iktidarın yakında nisbi temsille iktidar olunabilen Parlamenter Sistemi dillendirmeye başlamasına şaşırmayacağım.

Yıldırım: Bölgeye ve ülkemize faydası olursa ne mutlu


1996’nın ekim ayında, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Taşkent seyahatini takip etmem istenmişti. Demirel de Türkçe Konuşan Devletler Zirvesi’ne katılacaktı. Taşkent’e gittim. Zirvenin adı “Türkçe Konuşan Devletler Zirvesi” idi ama Demirel dışındaki bütün liderler Rusça konuşuyordu. Sonraki zirvelerde de durum değişmedi ve biz bu durumla ilgili çok espri yaptık. Ancak, merhum Demirel, bu toplantıları ısrarla sürdürdü. Çünkü Sovyetler Birliği’nden ayrılan bu ülkelerle etnik köken ile başlayan ama kurumsal bir boyuta dönüşen bir ilişki kurmak istiyordu. Bu ülkeleri Rusya’nın gölgesinden kurtarmak için Latin alfabesine geçişi desteklemek, siyasi ve ekonomik iş birliğini artırmak gibi hedefler koymuştu.

Ne yazık ki Demirel’in arzuladığı sonuç tam olarak elde edilemedi. O zirveler bir dönem gündemden düşüp unutuldu. AK Parti iktidarları da ihmal etti.

Geçen hafta bu konuda büyük emeği olduğunu bildiğim Büyükelçi Halil Akıncı, “Bu teşkilatı gündemde tutmamız ve işler hale getirmemiz çok önemli. Çünkü müthiş bir potansiyel var” demişti.

Nihayetinde geçen hafta o yapı Türk Devletleri Teşkilatı - Türk Keneşi- olarak ete kemiğe büründü. İstanbul’da bir sekretarya binası oldu ve açılışı Türkiye’nin dönem başkanlığını aldığı toplantıya denk geldi. Son toplantıda yeni “Aksakallar Konseyi” de belirlendi ve Binali Yıldırım hem Türkiye Aksakalı hem konsey başkanı olarak görevine başladı.

Bu konuyu dün dört yıl boyunca konsey başkanı olacak Binali Yıldırım’a sordum. Hem konuya, hem teşkilatın yapısına son derece hakimdi. Şu ilginç bilgiyi paylaştı:

“Bu ülkelerin toplam ihracatı 450 milyar doları buluyor ama sadece yüzde 3’ünü birbirleriyle yapıyorlar. Ekonomik iş birliğini, dil birliğini artırmamız gerek.”

Yıldırım, eşi Semiha Hanım’la birlikte 81 ilde 81 anaokulu yaptırıyor. O anaokullarından birinin açılışında minik bir öğrenci “ne yapıyorsun” diye sorunca “iş arıyorum” demişti. Aksakal ilan edilince de haliyle sosyal medyada “Binali Yıldırım’a iş bulundu” esprileri yapıldı. Bunu hatırlatınca önce güldü ve ardından şu yanıtı verdi: “Bölgeye ve ülkemize faydası olursa ne mutlu. Makamlar önemli değil, önemli olan kalıcı iz bırakabilmek.”