17 Ekim 2021 Pazartesi günü, Türkiye diplomasi tarihine geçebilecek bir gündü.

Neden mi?

Çünkü 10 ülkenin Ankara’daki büyükelçilikleri birleşip, ortak bir açıklama yaptı.

Şöyle diyor açıklamada:

“Osman Kavala’nın tutuklanmasının üzerinden dört yıl geçti. Davanın, farklı dosyaların birleştirilmesi ve beraat kararından sonra yeni davaların yaratılması yoluyla sürekli geciktirilmesi, Türk yargı sisteminde demokrasiye saygıyı, hukuk devleti ve şeffaflık ilkelerini gölgelemektedir. Almanya, Amerika Birleşik Devletleri, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İsveç, Kanada, Norveç ve Yeni Zelanda Büyükelçilikleri olarak Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle ve milli kanunlarıyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz.”

★★★

10 ülke ültimatom gibi bir metinle Türkiye’nin “iç işine” burunlarını sokar da Ankara susar mı?

Tepkiler birbirini izledi. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu anında sert açıklamalarla yanıt verdi.

Hepsi, Türkiye’nin bağımsız bir hukuk devleti olduğuna dikkat çekip, ortak bildiri yayınlayan 10 ülkenin büyükelçiliklerine haddini bildiriyordu.

Dışişleri Bakanlığı da dün bu ülkelerin büyükelçilik görevlilerini tek tek bakanlığa çağırıp tepki gösteriyordu.

(Ben yazımı yazana dek Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan bir tepki gelmemişti. Herhalde o saatlerde gösterişli cam sandıklarda görücüye çıkan pahalı nişan hediyelerinin kendisiyle ilgisi olmadığını kamuoyuna anlatmaya çalışıyordu.)

★★★

Baştan söyleyeyim: Diplomatik misyonların bu tür toplu açıklamalar yapması alışıldık bir durum değil. Bu davranış diplomatik misyonların bulundukları ülkelerde uyması gereken kuralları da düzenleyen Viyana Sözleşmesi açısından da tartışmalıdır. Çünkü diplomatlar, bulundukları ülkelerin iç işlerine karışamazlar.

Peki ABD, Almanya ve Fransa gibi önemli ülkelerin de aralarında bulunduğu 10 ülkenin Ankara’daki büyükelçileri durduk yerde kafa kafaya verip böyle “ültimatom” gibi bir açıklama yapabilirler mi?

Durduk yerde yapamazlar.

Ancak başkentlerinin talimatıyla ya da onayıyla yapabilirler.

Yani, hiç şüpheniz olmasın ki o bildiri, 10 başkente de ayrı ayrı gitmiş ve 10 ülkenin hükümetinden de ayrı ayrı onaylanmıştır.

★★★

Biraz araştırdım. Tahmin ettiğim gibi açıklama yapan ülkeler, yaptıklarının arkasında duruyor.

Peki Türkiye, bu açıklamaya tepki gösterirken sergilediği tavrın arkasında durur mu?

Ben bu konuda kesin konuşamıyorum.

Zira, aklıma Rahip Brunson davası geliyor.

Rahip Brunson’ı “terörist” ilan eden Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ver Papazı al papazı”, “Bu fakir görev başındayken o teröristi (Brunson’ı) alamaz” gibi cümleler kurmuştu.

Buna karşın, Rahip Brunson sembolik bir ceza verildikten sonra serbest bırakılmış, yurt dışı yasağı kaldırılmış ve aynı gün özel bir uçakla ABD’ye götürülmüştü.

★★★

Dosyayı yakından takip ediyorum. Osman Kavala’nın davası tamamen siyasi saiklerle ilerliyor. İddianameler, yargılama süreçleri hukuk devleti ilkeleri açısından garabet durumlarla ve insan hakları ihlalleriyle dolu.

Brunson’ın dosyasını da takip etmiştim. Brunson o davadan o kadar cezayla kurtulabildiyse Kavala’nın cezaevinin yakınından dahi geçmemesi gerekirdi.

Kavala’nın günahı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak mı?

Ankara’daki Büyükelçilerin bir davayla ilgili ortak açıklamasını “bağımsız yargısı olan bağımsız bir ülkenin” vatandaşları olarak asla kabul edemeyiz.

Ancak, bu Kavala davasının “siyasi” olduğu ve yargılama sürecinde ciddi hukuksuzluklar ve insan hakları ihlallerinin yaşandığı gerçeğini değiştirmez.

Keşke, hukuk işleseydi, Kavala adil yargılansaydı.

Keşke savcılıklarda, mahkemelerde yaşanan hukuksuzluklara başta Adalet Bakanı Abduhlamit Gül olmak üzere bütün ilgililer tepki gösterseydi de başka ülkelerin Ankara’daki büyükelçileri de işlerine baksaydı!