Biz ne zaman ülkenin gidişatına dair eleştirel cümleler kursak, hükümete yakın isimler üzerlerine alınır, eleştirilere yanıt vermek yerine muhalefetin kusurlarını yazmaya başlarlar: “Hadi şuna da iki laf edin.”

Eminim, gelecek günlerde ne zaman “bütçe kabul edilmeden eridi”, “zamlar aldı başını gitti”, “dolar kuru tutulamıyor”, “işsizlik kontrolden çıktı”, “hukuk devleti, şeffaflık, fırsat eşitliği buhar oldu”, “Adamlar İstanbul’da muhalif gazeteciyi lime lime doğradı, hükümet hiçbir şey olmamış gibi Suudilerle ilişki kuruyor” ve benzeri cümleler kursak hükümet yanlıları koro halinde “Kemal Kılıçdaroğlu’nun el hareketini de konuşsanıza” diyecekler.

Ben ekonomi yönetiminin icraatları konusundaki eleştirilerimi de sürdürürüm, o soruya yanıt da veririm. Neticede biz gazeteciyiz. Olumsuz/yanlış bir şey yapıldığında kimin yaptığına bakmaz, yanlışa odaklanırız.

★★★

Kılıçdaroğlu’nun hareketi sosyal medyada fenomen oldu, “yetti be” modunda olan muhalif hesaplardan büyük övgü/alkış aldı ama bu yapılan hareketin “yanlış” olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Neticede o hareket argo bir harekettir ve kabul edilemez.

Bir siyasetçiye hele hele nezaketiyle tanıdığımız Kemal Kılıçdaroğlu’na hiç yakışmaz.

Zira yıllardır kendisini takip ederim. Nezaket ve naiflik konusunda en ufak kusurunu görmedim. Kendisiyle yıllardır birlikte çalışanlar da en ufak bir kusurlu hareketini, argo sözünü duymamıştır.  Herkesin ortak izlenimi küfürlü konuşmanın, bu tür hareketler yapmanın Kılıçdaroğlu’nun fıtratında olmadığı yönündedir.

Hiç şüphem yok ki Kılıçdaroğlu da o hareketi yaptığına pişman olmuştur.

Sorma fırsatım olmadı ama hayatında bu hareketi hayatında ilk kez yaptığını duyarsam da şaşırmam. Yaparken acemisi olduğu her halinden belliydi.

★★★

Bir kez daha vurguluyorum: Öfkesinin ve kürsünün şehvetiyle yaptığını düşündüğüm bu hareket, muhalefet tabanının hoşuna gitse de gülünüp geçilse de Kılıçdaroğlu’na yakışmadı.

Ancak, olayın konuşmamız gereken başka bir boyutu daha var.

Siyasetin bu kadar kirlendiği, ağızlardan çıkan sözcüklerin bu kadar ağırlaştığı bu kutuplaşma ortamında, Kılıçdaroğlu’nu bu hareketinden dolayı hedef tahtasına koyarken kendimize de şu soruyu  sorup, bir özeleştiri yapmamız gerekebilir:

“’Kemal Bey’e ilk taşı, bu hareketi hiç yapmamış, ağzına hiç küfürlü sözcük almamış olanlar atsın’ desek, (Sosyal medya mecralarında aleni yazılan son derece ağır küfürler, siyasetçilerin birbirine söylediği ağır sözler ortadayken) acaba kaç kişi buluruz?”

Türkiye’de siyasi rekabet ölüm kalım savaşına dönüşmüş vaziyette ve siyasetçiler bu savaşta her silahı kullanıyor. İtibar suikastleri, küfürler, kusurlu hareketler havada uçuşuyor.

Umudum, Kılıçdaroğlu’nun hareketiyle başlayan tartışmanın siyaset dilinde bir arınmaya vesile olmasıdır.

★★★

Benim umudum gerçekleşir mi bilmiyorum ama o hareket sayesinde bir şey gerçekleşti: Hükümetin TBMM’ye sunduğu bütçenin daha bütçe görüşülürken gerçekliğini/geçerliliğini yitirdiğini hiç konuşamadık.

Şöyle ki 2022 Bütçe Kanunu’nun TBMM’ye verildiği 17 Ekim 2021 günü Türkiye’nin bütçesi (Özel bütçeli kuruluşlar ve bağımsız kurullar dahil) 1 trilyon 893 milyar 861 milyon Türk lirasıydı. Aynı gün dolar kuru ise 9 lira 26 kuruştu. Bütçenin o günkü dolar karşılığı yaklaşık 203 milyar 860 milyon dolardı.

Bütçe görüşmeleri (yaklaşık 40 gün sonra) TBMM Genel Kurulu’nda başladığında ise dolar kuru 13 lira 66 kuruş olmuştu.

Yani bir doların karşısındaki 9 lira 29 kuruşun üzerine 4 lira daha eklemek zorunda kalmıştık. Bu da bütçemizin dolar karşılığını otomatik olarak 138 milyar 643 milyon dolara düşmesine neden olmuştu.

Şimdi aradaki farkın büyüklüğünü hesaplayın ve şu iki soruya yanıt verin:

Daha TBMM’de görüşülürken 40 günde üçte biri eriyen bir bütçeden kime ne hayır gelir?

Kemal Kılıçdaroğlu’nun o el hareketi, sadece 40 gün içinde hükümetin ve Merkez Bankası’nın hataları yüzünden bütçemizde yaşanan bu büyük erimeden daha mı önemli?