Geçen hafta SÖZCÜ Ankara bürosundaki odama geldiğimde masamda iki kitap buldum.

İkisi de Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un mektubuyla birlikte gönderilmişti. İlki “Tabiatın Sessiz Tanıkları ANIT AĞAÇLAR” başlığını taşıyordu. Diğeri ise “Türkiye’nin Gizli Hazineleri: Mağaralar”.

Ne yalan söyleyeyim, resmi kurumların hazırladığı bu tür kitapların birçoğunu israf olarak görenlerdenim. Devasa boyutları, pahalı kağıtlarıyla sağa sola gönderilirler ama çoğunun kapağı dahi açılmaz.

Ancak “ölmeden önce görülmesi gereken yerler” listesi olan ve fırsat buldukça Anadolu’yu gezmeye çalışan biri olarak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın gönderdiği iki kitabı da başucu kitabı yaptım.

Başta çevre konularından sorumlu Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar olmak üzere, o kitaplarda emeği geçen herkese teşekkür etmek isterim.

Bugün sizlerle ANIT AĞAÇLAR kitabından seçtiğim bazı detayları paylaşmak istiyorum.

★★★

İlk aktaracağım ağaç, Türkiye’deki en kıdemli ağaç. Aynı zamanda dünyadaki en yaşlı beş ağaçtan biri. Zonguldak/Alaplı’da yaşayan bir “Porsuk Ağacı – Taxus Baccata”.



Kaç yaşında biliyor musunuz? Tam 4 bin 115 yaşında.

Künyesinde verilen bilgiye göre Bronz Çağ’a tarihleniyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi Orman Fakültesi’nden Dr. Ercan Oktan ve Anturia Danışmanlık’tan Dr. Murat Yıldız tarafından yapılan incelemede oldukça sağlıklı olduğu ve 4 bin yıl daha yaşayabileceği ifade ediliyor.



İkinci aktaracağım ağaç, benim anıt ağaçlar arasında yaptığım taramaya göre en “heybetli” ağaç. 501 yıldır Aksaray’da yaşıyor. Boyu 18 metre ama gövde çapı tam 608 cm. Yani çevresine bir ip dolamak isteseniz, tam 19 metrelik bir ip ancak yetiyor.



 

Üçüncü sırada en görkemli ağaç var. Bursalılar yakından bilir. Bir “Doğu Çınarı”.  “Osmangazi’de 611 yıldır yaşıyor” desem, nelere tanıklık ettiğini çok rahatlıkla kestirebilirsiniz. Boyu yukarıya doğru 37 metre. Gövde çapı 308 cm. Yani gövde çevresi 9.5 metre. Tarihi çınarı görkemli yapan ise dalları. Yeşillendiğinde tam 53 metre çapında bir alanı şemsiye gibi kapatıyor.



 

Dördüncü sıradaki ağaca “hayalet çınar” ismini taktım. Nedenini anlatayım:

Söz konusu ağaçtan kitabın ön sözünde söz ediliyor. O ağacı Bakan Kurum şu cümle ile anlatıyor: “Gazi Mustafa Kemal’in uğruna bir köşkün yerini değiştirdiği Yalova’daki 400 yaşındaki ağacımız ise bize doğa sevgisini aşılıyor.”



Önce ağaçlara bakıp sonra önsözü okuduğumdan bu ifadeye şaşırdım. Çünkü hem böyle bir ağaç kitapta yoktu, hem anıt ağaç haritasında Yalova boştu. Kitaptan sonra telefonuma yüklediğim Anıt Ağaçlar uygulamasına ve www.anitagaclar.gov.tr adresindeki sayfaya tekrar tekrar baktım ama Yalova’dan bir anıt ağaç kaydı görmedim.

İyi niyetli bir şekilde “acaba ben duymadım da o ağaca bir şey mi oldu” diye düşündüm. Bu işi en iyi Memleket Hareketi lideri Yalovalı Muharrem İnce bilir diye arayıp “Atatürk’ün uğruna evi yürüttüğü çınar duruyor mu” diye sordum. “Duruyor, hatta bir hemşerimiz o çınarın ve evin resmini yapmış ve geçen gün ‘partiye asın’ diye bana hediye etti” yanıtını aldım.



150 yıllık ağaçların dahi konulduğu kitapta, Atatürk’ün yanı başındaki evde 330 gün geçirdiği, gölgesinde dinlendiği 400 yıllık ağacın olmaması sizce de tuhaf değil mi?

Kitapta fotoğraf bulamadım ama İnce’den sözünü ettiği resmi istedim. Bir de arşiv resmi buldum. Huzurlarınızda Yalova’daki “hayalet çınar”:



★★★

Kitaba göre Türkiye’de 9 bin 369 anıt ağaç var. Hepsini tek tek sıralamak mümkün değil. O yüzden sizin için 1000 yıldan daha fazla yaşamış ağaçları seçtim.

Antalya/Elmalı Kokulu Ardıç: 1701 yaşında.

Antalya/Kumluca Toros Sediri: 2328 yaşında (dünyadaki en yaşlı sedir ağacı).

Burdur/Ağlasun Doğu Çınarı: 1201 yıl.

Hatay/Payaz Zeytin Ağacı: 1350 yıl.

Hatay/Samandağ, Doğu Çınarı: 2000 yıl.

Isparta Kokulu Ardıç: 1100 yıl.

İstanbul/Sariyer Londra Çınarı: 1380 yıl.

Konya/ Güneysu Kokulu Ardıç: 1000 yıl.

Kütahya Saplı Meşe: 1146 yıl.

Manisa/Kırkağaç Zeytin Ağacı: 1000 yıl.

Muğla Zeytin Ağacı: 1500 yıl.

Sakarya/Akyazı Doğu Çınarı:  1060 yıl.

Sakarya Doğu Çınarı: 1280 yıl.

Ben asırlık ağaçların bilgilerini okurken televizyonda siyasetçilerin konuşmaları yükseliyordu. Bir yanda oturdukları koltukları tapulu malları gören siyasetçiler, diğer yanda bin yıllık, 2 bin yıllık, 4 bin yıllık ağaçlar olunca benim aklımda da Sezen Aksu’nun söylediği Aysel Gürel şarkısı çınlıyordu:

“Kaç sene oldu zaman durdu?

Deniz öyle hep aynı dünya bilinmez

Taş duvar aynı kaldı

Ümit öylece kaldı da ümit edeni, söyle kim aldı?

Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz

Dünya ne sana ne de bana kalmaz

Sultan Süleyman’a kalmadı

Böyle hiçbir kitap yazmaz...”