HalkTV’de cuma akşamları yayınlanan “Perdenin Önü/Arkası” isimli programın yorumcularındanım. Benim dışımda meslektaşlarım Özlem Gürses, İsmail Saymaz, İpek Özbey ve Hakan Çelenk var.

Bu hafta, programın ilk 90 dakikasını, tartışmaların odağındaki Veyis Ateş’i çıkaracağı için İsmail Saymaz’a verdik.

İsmail, çok iyi bir program çıkardı. Hazırlıklı gelmişti. Veyis Ateş’e her şeyi sordu, çelişkili ve tatmin edici olmayan cevaplar aldığında somut gerekçelerini de ortaya koyarak “inanmıyorum”, “yalan söylüyorsun” gibi sözcüklerle Ateş’i köşeye sıkıştırdı.

Muhalefet tabanı “Veyis Ateş gitsin kendisini A Haber’de, CNN Türk’te savunsun. Niye Halk TV’ye çıkarıyorsunuz” diyerek İsmail’e ve Halk TV’ye çok yüklendiler. Bence haksızlık ettiler.

Gazetecilik böyle bir meslektir. Gerçeği ortaya çıkarmak için bütün taraflarla görüşmeyi, bütün görüşleri, bilgileri okuyucuya/izleyiciye aktarmayı gerektirir.

AK Parti iktidarının yarattığı “yandaş” gazetecilik yanılgısına düşmemek lazım.

“Muhalif gazetecilik” diye bir şey yoktur. “Objektif gazetecilik” vardır. Objektif gazetecilik iktidarları rahatsız ettiği için iktidar tarafından “muhalif” gazetecilik olarak etiketlenir.

Gazetecilikte, izleyiciye duyulan saygının en önemli göstergesi, izleyiciyi yönlendirme kaygısına kapılmadan bütün verileri izleyicinin önüne sermek ve kendi kararını vermesini beklemektir. İsmail de öyle yaptı.

Tartışmanın bir tarafı olarak Veyis Ateş’in ne diyeceği merak edilmiş olacak ki programın reytingi hayli yüksek geldi.

Veyis Ateş, ses kaydı olduğu iddiasına rağmen böyle bir talepte bulunduğunu kabul etmedi ama İsmail, ses kaydını dinlediğini üç kez vurguladı. Program sayesinde Veyis Ateş ile Sezgin Baran Korkmaz’ın görüştüğünü, Veyis Ateş’in Sezgin Baran Korkmaz’la görüşmesini ve Korkmaz’ın taleplerini İçişleri Bakanı Soylu’ya ilettiğini teyit etme şansımız oldu.

İsmail programın sonunda savcı olmadığına dikkat çekerek topu savcılara attı.

Artık savcıların harekete geçmesi gerekiyor.

★★★

Cumartesi İstanbul’dan Ankara’ya dönerken Bolu tünelini geçmiştim ki telefonum çaldı. Ülke kodu 41 görünüyordu. Şans eseri tünelden hemen sonra bir mola yeri var ve oraya girdim, telefonu açtım. Arayan Sezgin Baran Korkmaz’dı.

Programda yaptığımız yorumları dinlemiş. Orada bazı sorular sormuş, ses kaydının tamamının açıklanması gerektiğini söylemiştim. Kaydın geri kalanında geçen bir ismin duyulmasını istemiyorlarmış, o yüzden açıklamıyorlarmış.

“Gölge boksu yapıyorsunuz, herkes gerçeğin bir kısmını açıklıyor, çıkın olayın tamamını açıklayın, kaydın tamamını açıklayın” dedim.

Özetle söylemek gerekirse, Kıraça Holding hisselerinden kaynaklanan alacağını silmek istemediği için başına bunların geldiğini anlattı ve hakkında ABD’de kara para soruşturması olduğu ve bu yüzden arandığı bilgisinin doğru olmadığını iddia etti.

Gelin görün ki bu konuşmamızın üzerinden henüz bir saat geçmişti ki telefonuma “ABD istedi Avusturya Sezgin Baran Korkmaz’ı tutukladı” başlıklı bir haber düştü.

★★★

Bugüne dek yapılan açıklamalardan şöyle bir durum ortaya çıkıyor:

SBK Holding, Naum kardeşlerin şirketini (Silcolux) satın alarak Kıraça Holding’in yüzde 45, Karsan Otomotiv’in yüzde 26.5 hissedarı olmuş. Kıraça Holding patronu İnan Kıraç, bu durumdan kurtulmak için Silcolux’taki Kıraça ve Karsan hisselerini geri almak istemiş.

Ancak Korkmaz, alış fiyatını (78 milyon dolar) gerekçe gösterip 80 milyon talep etmiş. Kıraç ise gerçek değeri 40 milyon diyerek yarısını teklif etmiş.

Sorun çözülemeyince konu, Kıraç tarafından bir mektupla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a iletilmiş ve Erdoğan’ın desteği istenmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mektubu alıp almadığını, aldıysa ne yaptığını öğrenemedim.

Ancak o mektuptan sonra, mektubun yazılmasına da yardımcı olan bir grup devreye girmiş.

Korkmaz’dan aradaki fark olan 40 milyon dolardan vazgeçmesini talep etmiş. Ekipte Veyis Ateş dışında isimler de varmış.

Veyis Ateş, Süleyman Soylu ve Sezgin Baran Korkmaz’la görüştüğünü açıkladı.

Ateş-Korkmaz görüşmesi 7 Ocak’taymış.

SÖZCÜ Yazarı Aytunç Erkin, 10 Haziran’daki yazısında Kıraç’ın avukatı Levent Göktaş’ın “Uzlaştık, 15 Ocak’ta hisseleri aldık” açıklamasını aktarmıştı.

Arada 8 gün var.

Sezgin Baran Korkmaz’a, “Veyis Ateş’le görüştükten sonra hisseleri verdiniz mi” dedim. “Ogün vermedim ama o hafta baskıya dayanamayıp verdim” karşılığını verdi.

Artık İnan Kıraç’ın konuşma zamanı. Sorular açık:

Kimleri devreye soktu?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazdı mı?

Sezgin Baran Korkmaz’ın iddia ettiği yöntemlere başvurdu mu?