Takvim yaprakları 22 Haziran 1992’yi gösteriyordu. Bir uçak Esenboğa Havalimanı için alçalıyordu. Genç kadın, küçük pencereden aşağıdaki şehre baktı. Yapışık düzen inşa edilmiş apartmanların fazlalığı gözünü korkuttu biraz. İlk dileği “Umarım benim kalacağım ev böyle bir yerde olmaz” oldu.

Öveçler’de kalacağı eve doğru ilerlerken “olmasın” diye dua ettiği şeyin başına geldiğini anladı. Misafir olarak kalacağı ev o apartmanlardan birindeydi.

Dışardan göründüğünün aksine şirin bir evdi. Manzarası da yapışık apartman önyargısını yıkacak kadar açıktı. Kendisine gösterilen odaya yerleşti.

Sivri ailesiyle Hollanda’daki Sosyal Hizmetler Dairesi’ndeki yabancılar şubesinde çalışan Rahmi Bey vasıtasıyla tanışmıştı. Aslında 1993 yılında gelip Çorum’da bir köyde “Türk kadınının aile içindeki rolü ve çevreyle ilişkileri” konulu tez çalışması yapacaktı ama öncesinde Türkçesini geliştirmeye karar vermişti.

Ankara’daki ilk gün hızlı geçti.

Ailenin akrabaları, komşuları kendisine çok ilgi gösteriyordu. Zaman zaman bunalsa da ilgiden memnundu. Ancak Ankara günlerini asıl güzelleştiren Sivri ailesinin kızları 16 yaşındaki Asuman ve 18 yaşındaki Yasemin’di.

Onlar sayesinde hem Ankara’yı, hem Aleviliği öğreniyor, geçirdiği günlerden zevk alıyordu.

Bir ara Asuman ve Yasemin’in Pir Sultan Abdal Derneği’nin öncülüğünde gerçekleşecek şenlikler için Sivas’a gideceğini öğrendi.

“Ben de gelebilir miyim” diye sordu.

Yasemin, çok istekli değildi. Gözünü korkutmak için “orada su bulamayacağız, belki lavabo bulamayacağız, ekmek bulamayacağız, sen bunlara dayanamazsın” dedi. O “Ben aç da susuz da kalırım ama geleyim” diye ısrar edince kardeşler ikna oldu.

Yola çıkarken, “orada yeriz” diye çantasını kraker bisküvilerle doldurdu.

Bir otobüs dolusu neşeli genç, yol boyunca türküler söyledi, oynadı, evlerden getirilen yemekleri paylaştı. Bu kendisi için eşsiz bir deneyimdi.

Sabah Madımak otele yerleştiler. Etkinlikler birbirini izliyordu. Asuman ve Yasemin, emanet gördükleri misafirleriyle ilgilenmeyi hiç bırakmadı. Onu Şair Metin Altıok’la tanıştırdılar.

2 Temmuz sabahı kahvaltıdan sonra turist gibi çarşıyı dolaştı. Aksanlı Türkçesiyle insanlarla sohbet etti.

Otele döndüğünde değişik bir tabloyla karşılaştı. Dışarıda azgın bir kalabalık vardı.

Öfkeli, tuhaf görünümlü, çirkin insanlar otelin önünde toplanıp avazları çıkıncaya dek bağırıyordu.

Şenlikler için gelenler otele hapsolmuştu.

Bir süre sonra protestolar saldırıya dönüştü.

Ankara’ya indiğinden bu yana yaşadıklarını yazdığı günlüğe,

“Şimdi işler ters gitmeye başlıyor. Biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. Dışarıda devasa ve kökten dinci grup bağırıp naralar atıyor”,

“Kendimi çok zor ve sıkıntılı bir durumda hissediyorum, zira biraz sonra burada neler olacak, tahmin bile edemiyorum.”

“Bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. Bununla birlikte bir sürü de polis vardı.”

“Fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki?

“Dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum...”

gibi notlar düştü

O bu satırları yazarken, dışarıdaki güruh Madımak Otel’i ateşe verdi. Binayı saran alevlerle birlikte o güruhun sevinç naraları da yükseldi.

Jandarmasıyla, polisiyle, itfaiyesiyle, valisiyle, belediye başkanıyla, bakanlarıyla “devlet” ise seyirci kaldı.

Ne yazık ki içeridekiler için çıkış yolları kapandı.

Kadınların saçları tutuştu, çocukların nefesi kesildi.

Madımak Otel’den 35 insanın cenazesi çıktı.

Aralarında Asuman ve Yasemin Sivri de vardı.

İki kardeşin yanında yaşamını yitiren ve “Sivas’ta ölen tek yabancı” diye anılan genç kadının ismi Carina Cuanna’ydı. 1970 yılında Hollanda’da doğmuştu. 22 Haziran 1993’te gelip bir hafta kaldığı Ankara’dan geçtiği Sivas’ta ne yazık ki 2 Temmuz 1993 günü  vahşice öldürülen 35 insandan biri de Carina’ydı.

Artık hep 23 yaşında ve her 2 Temmuz’da Hollanda’nın Doetinchem kasabası mezarlığındaki mezarına arkadaşları çiçek bırakıyor. Türkiye’de ise Sivas’ta katledilenler anılırken Asuman ve Yasemin Sivri kardeşlerin fotoğraflarının hemen yanında Carina’nın fotoğrafı tutuluyor.

SİVAS ŞEHİTLERİNİ SAYGI VE MİNNETLE ANIYORUM RUHLARI ŞAD OLSUN

(NOT: Carina’nın öyküsünü, ilk kez değerli meslektaşlarım Mahmut Hamsici, Yusuf Özkan ve Sinan Onuş’un 2014 yılında BBC Türkçe için hazırladıkları yazıdan öğrenmiştim. O hüzünlü öykü, 2015’te yönetmen Ulaş Bahadır tarafından “Madımak: Carina’nın Günlüğü” ismiyle beyaz perdeye taşındı. Türkiye için Utanç abidesi olarak tarihe geçen bir katliamın çok çarpıcı bir karesini tarihe not düştükleri için kendilerine teşekkür ediyorum.)