TRT’nin tek kanallı olduğu yılların en kült televizyon dizilerinden biri San Fransisco Sokakları’ydı.

Karl Malden’in enteresan burnu ve pardösüsü bizim kuşakta herkesin aklında iz bırakmıştır herhalde.

Çocukluğumuz boyunca Michael Douglas’la Malden’ın sürdüğü klasik Amerikan arabasının zıplaya zıplaya ilerlediği o inişli çıkışlı sokaklar ve o sokaklardaki renkli tramvaylarla ilgili ne hayaller kurmuştuk kim bilir?

Beş gündür işte o sokaklardayım. Hem de çoğu zaman maskesiz dolaşıyorum (Açık havada da olsam sosyal mesafeye dikkat ediyorum).

15 ayın ardından ev dışında bir yerde maskesiz dolaşabilmek o kadar muhteşem bir duygu ki yaya kaldırımlarında yürümeye doyamıyorum. (İnanmayacaksınız ama dört günde 85 bin adım yürümüşüm. Mesafeyi ölçebilsek, büyük ihtimalle 60 kilometreyi bulur).

Sanki geride kalan 48 yıllık hayatımın tamamı maskeyle geçmiş ve ben ilk kez maskeden kurtulmuşum. Bir güvercin tedirginliği içinde, sürekli sağa sola bakarak, maskesiz insanlarla karşılaşınca mümkün olduğunca uzaklaşarak yürüyorum.

★★★

Oysa aynı ben daha 15 ay önce Ankara’dan İstanbul’a giderken uçakta maske takmış iki kişiyi görünce yanımdaki arkadaşlara dönüp, “bazı insanlar çok pimpirikli oluyor” demiştim. Arkadaşlar da hak verince gülüp geçmiştik.

O günlerde maske takmanın zorunlu hale geleceğini söyleseler yine gülerdim.

Zaten salgının başlarında bilim insanları dahi maskenin koruyuculuğu konusunda pek emin görünmüyordu.

Gelin görün ki bir süre sonra “pimpirikli” diye takıldığımız insanların tedbir amacıyla aldığı önlem hepimiz için zorunlu hale geldi.

Ne yalan söyleyeyim, maskeye alışmam aylar sürdü.

Kafam biraz büyük olduğundan, benim için maskenin virüse karşı etkili olması kadar, kulağa geçirilen ipliklerinin de rahat olması gerekiyordu.

Kulağa takılan kısımları rahat ve uygun olan maskeyi bulmak için hala eczane eczane dolaşıp duruyorum.

★★★

Maske, kullanımı zorunlu hale geldiğinde beni derinden etkilemiş olacak ki 15 Mayıs 2020 günü “Maskeli Balo” başlıklı bir yazı dahi kaleme almışım.

Oturduğum mekanda                Murathan Mungan’ın Maskeli Balo isimli şiirinden bestelenen Yeni Türkü şarkısı çalıyormuş ve bakın ben ne yazmışım:

“Sanki bizi ve korona günlerimizi yazmıştı Murathan Mungan. Hepimizin aklına takılan o ‘eski günlere dönebilecek miyiz’ sorusunun yanıtını vermişti: ‘Hayata baksana takmıyor kimseyi/Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi’ Gerçekten de tek başına canlı dahi sayılmayan bir virüs, adeta hayatımızı esir almıştı. Bizler yüzümüzün yarısını kaplayan maskelerle virüsü vücudumuzdan uzak tutmaya çalışırken, virüs geçmişimiz ve geleceğimiz ile karamsarlığımız ve umudumuz arasına büyükçe bir maske geçirmişti.

Takmıyordu hiçbirimizi!

Sağımdan solumdan geçen insanlara baktım.

Maskelerin üzerinde kalmış gözlerde büyük bir endişe, tarifsiz bir keder.”

★★★

Aşılanan ve hastalığı geçiren insanların sayısı arttıkça, hastalığa yakalanma ve hastaneye düşme ihtimali de düşüyor. Haliyle normale dönüş başlıyor. San Fransisco’da birçok işletme iki doz aşısını da yaptıran insanları, kapalı mekanlara dahi maskesiz almaya başlamış. Haliyle sokakta kimse kimseye “neden maskesizsin” diye sormuyor. Ancak insanlar sosyal mesafeyi de önemsiyor ve koruyor.

1 Temmuz’da başlayan yeni normalde, aşılama sürecinin de desteğiyle Türkiye’de de yakın zamanda açık havada, sosyal mesafeyi korumak şartıyla maskelerin çıkma ihtimali var.

Maskeli hayata zor alışmıştık.

Şu beş günlük deneyimimden anladım ki maskesiz hayat da bizi bir süre zorlayacak.

Ne dersiniz?

Hazır mısınız maskesiz bir hayata?