Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapanış toplantılarına katılmak için ABD’nin New York şehrine gitti.

Ziyaretle ilgili en büyük beklenti, Erdoğan’ın ABD Başkanı Joe Biden’la görüşebilmesi.

Erdoğan ve Biden daha önce NATO toplantısı sırasında görüşme fırsatı bulmuş, ancak görüşmeden somut bir sonuç çıkmamıştı.

Taraflar asıl amacı “masanın devrilmemesi” olarak açıklamıştı ve görüşmede bu amaca ulaşıldığı iki tarafça da ilan edilmişti.

Söz konusu görüşmede, Türkiye’nin ABD’den beklentilerinin hiçbiri karşılık bulmamıştı. ABD’nin Suriye’de PKK’yı açıktan desteklemeyi sürdürmesi, FETÖ’yle mücadele konusunda Türkiye’yle hiçbir şekilde iş birliği yapmaması, Ankara’yı hayal kırıklığına uğratmıştı. Konu gündeme gelmediğinden Erdoğan’ın, görüşmede Biden’ın 1915 olaylarıyla ilgili “soykırım” ifadesini kullanmasına tepki göstermesi dahi mümkün olmamıştı.

Biden, söz konusu görüşmede, Türkiye’nin beklentilerinden çok, kendilerinin Afganistan’la ilgili beklentilerini öne çıkarmıştı.

ABD tarafı, masaya “ABD ordusunun Afganistan’dan çekilmesinin ardından Kabil Havalimanı’yla kentteki diplomatik misyonları Mehmetçiğin koruması” teklifini koymuştu.

O günden sonra çok şey değişti.

Taliban bütün ülkeyi kontrol altına aldı. Ülkedeki yabancılar ve Taliban’ın hedefi olabilecek Afganistan vatandaşları tahliye edildi. Mehmetçik de dahil bütün yabancı güçler de ülkeyi terk etti.

Erdoğan’ın New York’ta ABD Başkanı Biden ya da ABD yetkilileriyle yapacağı görüşmenin birinci gündemini yine Afganistan oluşturacak.

ABD tarafı, Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nı koruyup işletmesi ve ülkedeki diplomatik misyonların açık tutulabilmesi için gerekli önlemleri alması konusunda ısrar edecek.

Türkiye’nin ekonomik koşulları böyle bir operasyonu tek başına yürütebilmek için uygun değil. ABD hükümeti bu nedenle Türkiye’ye “ikna edici” olacağını düşündüğü bir finansman ve lojistik desteği teklifinde bulunmaya hazırlanıyor.

Erdoğan, ABD’den olası Afganistan görevi için destek teklifi dışında PKK ve FETÖ’yle mücadele konusunda da iş birliği isteyecek. ABD bu zor görev karşısında Türkiye’nin bazı taleplerini de karşılayabilir.

Haliyle Erdoğan, New York’tan Mehmetçiğe yeni bir “Kabil görevi” ile dönebilir.

Hazırlıklı olmakta fayda var.

Atatürk’ü saklama şampiyonları: Dışişleri ve İçişleri


Malumunuz, dün (19 Eylül) Atatürk’e TBMM tarafından “Gazilik ve Mareşallik” unvanı verilmesinin 100. yıl dönümüydü. Ülkemizde her 19 Eylül günü “gaziler günü” olarak da kutlanır. Bu vesileyle başta Atatürk olmak üzere, bu ülke için kan dökmüş bütün gazilere hürmet ve şükranlarımızı sunarız.

Gaziler gününde de diğer milli bayramlar ve önemli günlerde olduğu gibi bütün kamu binalarına bayrak ve Atatürk posteri asılır. Doğal olarak dün birçok kamu binasının duvarını bayrağımız ve Atatürk’ün posterleri süslemişti.

Ancak iki bakanlık binasında ise ilginç bir durum vardı.

Dışişleri Bakanlığı, 15 katlı yüksek binasının bir yanına bayrak, diğer yanına Tayyip Erdoğan resmi asmıştı. Atatürk posteri ise yan taraftaki alçak binadaydı ve ağaçların arkasında kaldığından görülmüyordu. Atatürk resmi var mı yok mu anlamak için özellikle durup bakmak aramak gerekiyordu.

Benzer bir durum İçişleri Bakanlığı’nda da vardı.

Eskişehir yolundan geçerken bu durumu fark etmemek mümkün değildi. Erdoğan’ın resmi açıkta ve görünür, Atatürk’ün resmi ise yine ağaçların arkasında ve görünmez haldeydi.

Hayatta “poster Atatürkçüsü” olmadım.

Ancak, bu kadar da olmaz kardeşim!

Evet, gaziler günü ama adı üstünde: “Atatürk’e gazilik ve mareşallik unvanının verilmesinin yıl dönümü”.

İki bakanlığın da devasa Tayyip Erdoğan posterini öne çıkarıp Atatürk posterini adeta saklaması kesinlikle “iyi niyetli” bir tesadüf değil.

Hadi Diyanet İşleri Başkanı’nın Atatürk karşıtlığını biliyoruz. O saklasa anlarız.

Peki merkez sağ kökenli Atatürk’le hiçbir sorunu olmaması gereken iki ismin bakan koltuklarında oturduğu bu bakanlıkların Atatürk’le derdi ne?

Az oyla çok vekil arayışı


Cumhur İttifakı, seçim yasasının üzerinde çalışıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, konuyla ilgili bir soruyu yanıtlarken şöyle dedi: “Temennimiz odur ki inşallah 2023 seçimlerine girerken çok daha farklı bir şekilde girelim. Türkiye’nin de arzuladığı, beklediği bir sistemi inşallah yakalamış olalım.”

Şu ana dek sadece barajın yüzde 7’ye düşürüleceği bilgisi sızdı. Bakalım torbadan daha neler çıkacak. Adım gibi eminim: Gelecek düzenleme, Türkiye’nin arzuladığı demokratik bir seçim yasasından çok, iktidarın daha az oyla daha çok vekil almasının yolunu açmayı amaçlayan bir değişiklik olacak. Yoksa 20 yıldır yapmadıklarını şimdi niye yapsınlar?

Ancak nafile! Zira iktidarlar oy kaybetmeye başladığında, seçim yasalarında ne değişiklik yaparsanız yapın bir sonuç vermiyor.