Biliyorsunuz, bir süre önce Galata Kulesi’nin işletmesi Kule-i Zemin Vakfı adına tescil edilmiş, bu vesileyle işletmesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden (İBB) alınmış, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredilmişti.

On yıllardır İBB tarafından işletilen tarihi kule için, belediye CHP’ye geçtikten sonra bu işlemin yapılması son derece manidardı.

Daha bu karara yönelik kamuoyu tepkisi dinmeden ve İBB tarafından açılan dava sonuçlanmadan Gezi Parkı da İBB’den alınarak Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı adına tescillendi.

Bu nedenle başlayan tartışmada da öğrendik ki Selimiye Kışlası, Adile Sultan Sarayı, Pera Palas Otal, Vefa Lisesi, Şişli Etfal Hastanesi, Sait Halim Paşa Yalısı gibi 1014 taşınmaz, değişik vakıflara geçmiş.

Vakıflar Genel Müdürlüğü, konuyla ilgili yaptığı açıklamada bu taşınmazların belgelerinde yapılan incelemeler sonunda bu kararların alındığını duyurdu.

★★★

Bu açıklamaya siz inandınız mı?

Ben inanmadım.

Neden inanmadığımı Gezi Parkı kararı üzerinden anlatayım:

Biliyorsunuz bütün şehirlerde parkları belediyeler yapar. İşletmesi, güvenliği, temizliği de belediyelerin sorumluluğunda olur.

Gezi Parkı da neticede bir parktır ve bütün sorumluluğu İBB’ye

Nereden mi biliyorum?

Çok uzağa gitmeye gerek yok.

12 Haziran 2011 seçimleri öncesinde o tarihte Başbakan olan Tayyip Erdoğan ile aynı dönem İBB Başkanı olan merhum Kadir Topbaş’ın yaptığı açıklamaya bakın yeter.

Zira Erdoğan ve Topbaş, “seçim vaadi” olarak Taksim’i Gezi Parkı da dahil olacak şekilde yayalaştırılacağını, trafiğin yerin altına alınacağını vaat etmişti.

Bu vaatler 2011 yılında hızlı bir şekilde projelendirilmiş ve 2011 yılının eylül ayında toplanan İBB Meclisi, “Taksim Bölgesi Yayalaştırma Projesi” kapsamında İstanbul’un 1/5000 ölçekli Nazım Planı ile 1/1000 ölçekli uygulama imar planlarında tadilat yapılmıştı. Bu tadilat, (aynı zamanda Taksim Kışlası’nın -Topçu Kışlası- yeniden imarına da yol verildiğini fark etmeyen) muhalefetin desteği sayesinde oy birliğiyle yapılmıştı.

★★★

Sonrasını biliyorsunuz.

Taksim yayalaştırıldı, trafik yerin altına alındı ve 2013’ün mayıs ayında Gezi Park’ı yerine Topçu Kışlası inşa edilmek istendi. Ağaçların kesilmesine kamuoyunun gösterdiği büyük tepki birkaç gün içinde bütün yurtta hükümet protestosuna dönüştü.

İşler kontrolden çıkınca, mahkeme süreçleri hızlandı, koruma kurulları devreye girdi ve Gezi Parkı’nın yıkılmasının önüne geçildi.

Şimdi gelin Haziran 2013’te yapılan değerlendirmelere bakalım:

Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 1999 tarihli kararında Gezi Parkı zaten tescillenip koruma altına alınmıştı. Kararda şöyle diyordu:

“Taksim Anıtı, Maksem, kentin önemli yeşil alanlarından biri olan Taksim Gezi Parkı ve bunların oluşturduğu aksta bulunan AKM’nin birbirinden ayrılmaz ve Taksim Cumhuriyet Anıtı ile bir bütün olduğu anılan bu alanların tümünün korunması gerekir.”

2013 yılında İstanbul 1. İdare Mahkemesi’nin talebiyle Yıldız Teknik Üniversitesi ve Fatih Sultan Mehmet Vakfı Üniversitesi’nden akademisyenlerin hazırladığı raporda da İBB’nin yaptığı tadilatların uygun olmayacağı görüşü savunuluyordu.

Haliyle İstanbul 6. İdare Mahkemesi, alelacele Kültür Varlıkları Koruma Yüksek Kurulu’nun Topçu Kışlası yapılmasına onay veren kararına ilişkin yürütmeyi durdurma kararı verdi.

2 No.lu Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu da Topçu Kışlası Projesi’ne onay vermedi ve şu çarpıcı tespiti yaptı: “Taksim Gezi Parkı, 60-70 yıllık kullanım değeriyle tarihe belgelik eden bir nitelik kazanmıştır ve İstanbulluların kolektif belleğine bu haliyle yer etmiştir.”

Raporda ayrıca Topçu Kışlası’nın yapım yılı ile mimari özelliklerinin tam bilinmediğine, bir kısmının mezarlık olarak kullanıldığına dikkat çekildi.

★★★

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün tescil kararlarını dayandırdığı yasal düzenleme bir kültür varlığının vakfına tescil edilebilmesi için öncelikle vakıf yoluyla meydana gelmiş olması ve en önemlisi de “kültür varlığı” olması şartına bağlıyor.

Topçu Kışlası’nın ve yerinde kurulan Gezi Parkı’nın Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı tarafından meydana getirildiğine dair hiçbir tarihi belge yok. Aksine kurul kararında da işaret edildiği gibi kışlanın yapım yılı dahi kesin olarak bilinmiyor.

Yine kurul kararında belirtildiği gibi Gezi Parkı bir “kültür varlığı” değil, “yeşil alan” olarak kabul ediliyor. Bu iki neden dahi alınan kararın yanlış olduğunu gösteriyor ama yine de asıl çelişkiye dikkat çekmek lazım:

2011’de Erdoğan ve Topbaş’ın seçim vaadine konu olan Gezi Parkı’nın Sultan Beyazıt Hanı Veli Vakfı’na ait olduğu, Belediye CHP’ye geçince mi fark edildi?