Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri Töreni’nde yaptığı konuşmanın bir yerinde “Nihat Sami Banarlı Türkçe’nin Sırları adlı eserinde çok nefis bir tespit yapıyor. Diyor ki; Ketebe Yektübü Arap’ındır. Kitap katip benimdir bu kadar basit” dedi.

Erdoğan’ın sözünü ettiği kitapta Banarlı, Prof. Abdulkadir İnan’ın yazdıkları üzerinden Mustafa Kemal Atatürk’ün dil meselesine bakışını irdeliyor. Prof. İnan’ın yazdıklarını adı geçen kitabın 29. baskısından aynen aktarıyorum:

“Ahmed Cevad Emre, Atatürk İnkılabının Hedefleri adlı eserinde, Atatürk’ün bir akşam sofrasında ‘Kitap, katip, mektup benimdir, ketebe yektübü Arabındır. Herkesin söylediği yazdığı kitap, katip, mektup Türkçedir’ dediğini kaydetmiştir. Atatürk’ün bu konuşması 1936 yılının Mart ayı sonlarında Güneş Dil teorisi’nin tesiri altında bulunduğu günlerde olmuştur. Atatürk bu sözleriyle şimdiki Türk edebi diline yerleşen bütün kelimelerin Türkçe sayılması gerektiğini işaret bulurmuştur.”

Atatürk’ün o sözlerini Ahmet Cevad Emre’nin anılarında da doğrudan okuyabilirsiniz:

“Kitap, kâtip, mektup benim; geri kalanları Arabındır! Kitaba bitik, kâtibe bitikçi... diyemezsiniz.; derseniz onlar yabancı olur. O gibi kelimeler Uygur sözlüğüne girer. Herkesin bildiği, söylediği yazdığı kitap, kâtip, mektup Türkçedir!”

Ahmet Cevad Emre, Atatürk’ün “İki şeyde inkılap olmaz, dilde ve musikide” dediğini de aktarır.

Atatürk, benzer ifadeleri birkaç gün sonra da doğrudan Prof. İnan’a söylüyordu:

“Yeni Türkçe kelimeler teklif edebiliriz. Bu yönde ısrarla çalışmalıyız. Fakat Türk dilinin yapısını zorlamak olmaz. Bu bünye meselesini Türk dilinin olgunlaşma seyrine bırakmalıyız. Birkaç gün önce Ahmet Cevat Bey’e söyledim: Ketebe yektübü Arabındır; kâtip, kitap, mektup Türkündür.”

Bu alıntılardan iki şey anlıyorum:

1-) Atatürk, o dönemde yoğun bir şekilde dil meselesine kafa yoruyordu. Çankaya sofralarında dil uzmanlarıyla, edebiyatçılarla bir araya gelip bu meseleyi bütün detaylarıyla masaya yatırıyordu.

2-) O tartışmalar sırasında da özünde “yabancı dillerin desteğine muhtaç olunmayan bağımsız bir dil” istediğini ortaya koysa da yabancı sözcüklerden türetilmiş ve edebiyatımıza yerleşmiş sözcüklerin Türkçe olarak kabul edilmesini de öneriyormuş.

★★★

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dil sorununa dikkat çekmesi önemli, ancak bu konuda “çözen” değil, “şikayet eden” konumunda kalması anlaşılmaz bir durum. “Sosyal Medya Dili” ve “Plaza Dili” çağımızın sadece Türkçeyi zorlayan değil, bütün dünya dillerini etkileyen bir durum. Erdoğan’ın da bundan şikayet etmek yerine güzel Türkçemizin kirlenmesinin ve zarar görmesinin önüne geçmek için harekete geçmesi gerekmez mi? Elbette gerekir!

Peki ne yapılabilir?

Sosyal medyanın ve plazaların dili kadar siyasetin diline de el atarak başlayabilir.

Son 20 yıl içinde doğan, açtığı her televizyon kanalında Erdoğan’ı dinlemek zorunda kalan çocukların en çok işittiği sözcükler neler biliyor musunuz?

Sizin için kökenleri ve Türkçe karşılıklarıyla birlikte aktarayım:

Fıtrat (Arapça): Yaradılış

Külliye (Arapça): Belli bir idari ekonomik kültürel ve sosyal amaca yönelik çeşitli kuruluşların toplu biçimde bir arada bulunduğu yer.

Külliyen (Arapça): Bütünüyle, tamamıyla

Manidar (Man-i Arapça, dar Farsça): Anlamlı

Cibilliyet (Arapça): Yaradılış

Lobi (Fransızca): Bazı ortak çıkarları olan grupların temsilcilerinden oluşan topluluk.

Vay pi ci: (Terör örgütü) YPG’nin İngilizce okunuşu

Ay em ef: (Uluslararası Para Fonu) IMF’nin İngilizce okunuşu

Mes’ele (Arapça): Sorun, yapılması güç iş

Çek et (İngilizce Check sözcüğü ile Türkçe et fiilinin birleşimi): Kontrol et

Daniskası: (Baltık kıyısında bir liman kenti olan Danzig’den -Gdansk- gelir). Evliya Çelebi, Almanya’dan gelen kaliteli kürk için kullanmış. Türkçe’de yaygın olarak “alası”, “en iyisi” sözcüklerinin yerine kullanılır.

Zillet (Arapça): Hor görülme, aşağılanma

Provokasyon (Fransızca): Kışkırtma, - Provokatör - Kışkırtmacı

Statüko (Latince): Mevcut durumun korunması

Vandal (Fransızca): Kamu mallarına, kültür eserlerine zarar veren kimse

Paralel (Fransızca): Aynı düzlemde ama kesişmeyen, Aynı zaman içinde yaşanan ve ortak özellikleri olan olaylar

Rabia (Arapça): Salisenin altmışta biri, dört, dördüncü

Peki, “Kitap, katip, mektup benimdir, ketebe yektübü Arabındır” sözünün Atatürk’e ait olduğunu dahi incelikle saklayacak kadar ideolojik yaklaşan ekibiyle Türkçenin önündeki sorunları çözebilir mi?

Bu alana baş koymuş bilim adamlarıyla, edebiyatçılarla siyasi süzgeçler koymadan aynı masaya oturabilir, onların siyaset dilinin dilimize verdiği zararlara dair eleştirilerine tahammül edebilir mi?

Zor dostum zor!