Yıl 2000. Yer Selanik. Türk basketbol tarihinde ilk kez bir Türk takımı, Avrupa’nın en büyük kupasında ‘Final Four’ oynuyor. O zamanki adıyla Efes Pilsen’in başında, bugün olduğu gibi Ergin Ataman var.

Ataman ve öğrencileri, Obradovic’in çalıştırdığı; Bodiroga, Rebraca ve Gentile gibi kalburüstü oyunculara sahip Panathinaikos’a yarı finalde yeniliyor. Üçüncülük maçında ise Hido’lu, İbo’lu Efes; bugün de rakibin kadrosunda yer alan Pau Gasol’lu Barcelona’yı yenerek Avrupa üçüncüsü oluyor. O dönemdeki yayıncı kuruluş Cine5’in muhabiri olarak mikrofonu uzatıyorum Ataman’a, maçtan sonra: “Koç; bugün üçüncülük. Ne zaman şampiyonluk?”

Yanıt: “Zamanını bilemem ama bir gün mutlaka.”

Aradan tam 21 yıl geçti. O gün bugün!

2019’da ‘final tecrübesizliği kaynaklı’ basit hatalarla şampiyonluğu CSKA’ya kaptıran, 2020’de domine ettiği sezon pandemi yüzünden iptal edilince öyküsü yarım kalan Efes, bugün eksik kalan tek hedefine ulaşabilir.

Ama bunun için... Yarı finalde sadece 4/11 şut sokup 5 verimlilik puanında kalan Larkin’in oynaması... Tüm rakipler için kâbus olan savunma sertliğinin ve ‘acımasız’ hücumların 40 dakikaya yayılması şart.

Efes'in şampiyonluğu ‘bir kupadan ötesi’ demek... Basketbola yatırım yapan kulüp sayısının bir elin parmaklarını geçmediği ülkede, son 20 yılda büyük ivme kaybeden sporu diriltmek, yeniden popüler hale getirip yeni nesillere sevdirmek demek...

Avrupa'da son 3 yılın en iyi takımı, EuroLeague koçlarının da söylediği gibi Efes. 40 milyon Euro’yu aşan bütçesiyle halen Avrupa’nın en pahalı takımı olan, Mirotic’e yılda 3.9 milyon Euro maaş ödeyen, en büyük kupayı 2003 ve 2010’da kaldıran Barça önünde taç giymenin zamanı geldi.

Basketbol, maçın son saniyesine kadar kazananın bilinmediği bir spor. Sabrın sonu zafer olsun!