Yaklaşık dört ay önce Cumhurbaşkanlığı hükümetinde alışılmadık bir ayrılma olmuştu. Aynı zamanda Başkan Erdoğan’ın damadı olan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, sosyal medyadan yayımladığı bir mektupla görevinden ayrıldığını ilan etmişti. Mektup, bilinen tarzda yazılmış bir istifa dilekçesi değil, bir açıklamaydı. Böyle bir açıklamanın doğrudan millete yapılması bile, başlı başına meydan okuyuştu.

Bu, gemileri yakmak demekti. Metnin içeriği dikkat çekiciydi. Yazanın, kafası atmış, küskün ve kızgın bir ruh haleti içinde olduğunu gösteriyordu. Kendisini istifa etme kertesine getirenleri “at izinin, it izine karıştığı; Hak ile batılı ayırt etmenin zorlaştığı” gibi ibarelerle suçluyordu.

Ülke ekonomisinin yanlış yönlendirileceğinden endişeliydi. Bu yüzden mektubunu Fatiha suresinden esinlenerek “Allah bizi doğru yönden saptırmasın, sonumuzu hayreylesin...” diye bitiriyordu.

ZORAKİ DEVRİMCİ ALBAYRAK DEVRİM YAPARKEN DEVRİLDİ

Albayrak aynen Ağbal gibi, “enflasyonu denetim altında tutmak için dolar fiyatını baskılamak gerekir” diye düşünüyordu. Bunun için döviz arzının artması gerekiyordu. Bunun iki yolu vardı: Ya TL faizlerini yükselterek ülkeye sıcak döviz girişi sağlayacak, ya da rezervlerini satacaktı.

Birinci yol yasaklanmıştı. O da ikinci yoldan gitti. Rezervler sıfırı tüketince “ben artık döviz fiyatına bakmıyorum” diyerek zoraki de olsa “devrimci” bir çıkış yaptı. Bir  anda dolar 8.5 TL’ye fırladı. Bu devalüasyon, enflasyonu patlatabilirdi. Başkanın çok güvendiği birileri alarm zilini çaldı. Bunun üzerine “Albayrak-Uysal” ikilisinin işine son verildi. Yerlerine “Ağbal-Elvan” tayin edildi.

Yeni ikiliye, girişi yasaklanmış “yüksek faiz-düşük kur” yolu açıldı. Faiz artırıldı, dolar düştü. Ekonomiye aranan “kaptan” bulunmuştu. Ancak artan TL faizi, umulan kadar “sıcak döviz” çekemedi. Rezervlerin eksiye düşüş serüveni açıklanmadı. Yoksa “örtülü rezerv” mi oluşturulmuştu? Döviz fiyatı tekrar yükseldi. Ağbal “ya herro, ya merro” dedi. Faiz artırımını sürdürdü. Resti görüldü ve görevden alındı. O da şükranlarını sundu. Kafalar yine karıştı.

EKONOMİDE HATTI MÜSTAKİM

İktidara gelenler, teşvik, ihale, imar planı değiştirme ve mevzuat düzenlemesi gibi mikro ekonomik kararları, kişisel veya yandaş çıkarlarını kollama amacıyla almış olabilir. Ancak, iktidarların “makro iktisadi kararları” kendi siyasi tercihlerine göre olsa da, mutlaka ülke ekonomisini iyileştirmek amacıyla aldıklarından şüphem yok.

Ama bu geçmişte de bugün de çok yanlış kararlar alındığı gerçeğini değiştirmiyor. Kararlar doğru olsaydı ülkemiz bir krizden bir krize sürüklenmez, “orta gelir” tuzağından çoktan çıkmış olurdu. Bu başarısızlığın çok önemli bir sebebi (esas sebep, kültür duvarına toslamış olunmasıdır) “cari açık sıfırlanmadan, kalıcı fiyat istikrarının” sağlanamayacağının bir türlü kabul edilmemesidir.

Bu yüzden, dışarıdan para gelmeden biz yaşayamayız inancı sürmektedir. Dolayısıyla Merkez Bankası yönetiminde başarı kıstası, sıcak para girişini artırmak olarak devam ediyor. İşin tuhaf yanı, devletin dövizi biterken milletin döviz biriktirmesidir.

Son söz: Akıl, başta değil, taçtadır.