Önümüzdeki ay başında (Eylül 2021) bu yılın ikinci çeyreğinde (nisan, mayıs ve haziran) Türkiye GSYH’sinin hacimsel olarak ne oranda büyüdüğü açıklanacak. Buna galat olarak “milli gelir artışı” denilir. İkinci çeyrekte “geçen yılın aynı dönemine” (2020’nin ikinci üç ayına) kıyasen sanayi üretiminin %40, perakende satışların %28 artığını TÜİK zaten ilan etti. Ayrıca ihracatın da ithalattan çok daha hızlı arttığını biliyoruz. Bu üç veri, 2021 yılının ikinci üç ayında “görülmemiş” bir büyüme hızı yakalandığını gösteriyor. İstatistikleri yakından izleyenlere göre, büyüme oranı %20’den yüksek çıkabilir. Yılın tamamı için büyüme oranı ise (GSYH’nin 2020’ye kıyasen 2021’deki artışı) tahminen %6.5 olacaktır. Bu oranlar ilan edilir edilmez, naralar atılmaya başlanacaktır. Başta Başkan Erdoğan olmak üzere, son aylarda cereyan eden talihsiz olaylar yüzünden canı çok sıkılan AKP sözcüleri, sonuçlarla övünüp olayı köpürtecektir. Köpürtmekle kalmayıp, haberi balyoz yapıp muhalefetin kafasına kafasına vuracaktır.

KİM ZENGİNLEŞTİ İSE O SEVİNSİN

Muhalefet, öncelikle bu ölçümlerin güvenilir olmadığını söyleyecektir. Baz etkisinden bahsedecektir, ki bu doğrudur. Büyümenin bu kadar yüksek çıkmasının sebebi, önceki yılın aynı döneminin küçük olmasıdır. “Büyüme buysa, gelir nerede?” diye soracaktır. Ama Türk ekonomisini izleyen yetkili ve etkili dış merkezler bu sayılara itibar edeceğinden, “Tamamen yanlıştır” da diyemeyecektir. Eleştirilerini daha ziyade “gelir dağılımı adaletsizliği” üzerinde yoğunlaştıracaktır. Buradan kalkarak, “Öyleyse işçi, memur ve emeklilere daha yüksek zam verilsin” diyecektir. Hükümetin finansal istikrarı bozmamak için bu öneriyi kabul etmeyeceğini bildikleri için onu bu taraftan sıkıştıracaktır. Lütfen dikkat! İkinci çeyrekteki büyümeye en büyük katkı “cari açığın küçülmesinden” gelecektir. “Cari açığın küçülmesi GSMH’yi artırır ama halkın nakit gelirini düşürür.” Bu hususu, iktisata merak duyan herkesin iyice anlaması şarttır. Yoksa “Şeytan bunun neresinde” der, durur.

BÜYÜME VE GÖÇMENLER

Geçen yılki %1.9’luk büyüme başarısında da, bu yılın rekor büyümesinde de “sığınmacı göçmenlerin” hatırı sayılır katkısı olduğu kanaatindeyim. ABD, ekonomisinin dinamizmini, her yıl ülkeye kabul ettiği 1 milyondan fazla göçmene borçludur. 1960’tan sonra Almanya’nın hızlı gelişmesinde başta Türkler olmak üzere, bu ülkeye gelen diğer “misafir işçilerin” payı yadsınamaz. Aynı ilgileşim Fransa ve İngiltere için de geçerlidir. Geçenlerde konuştuğum Merkel’in kıdemli bakanlarından Aydan Özoğuz, Almanya’da halen 5 milyon Türk kökenli insan olduğunu söyledi. Bunlara kimse Almanya’ya külfet diye bakmamaktadır. Suriyeli veya Asyalı göçmenlerin çoğu da Türk ekonomisine yük olmaktan çıkmıştır. Göçmen siyasetimizin bir hedefi, göçmenleri kısmen ülkelerine geri göndermek olsa bile bir diğer hedef de, bu kişileri ülkenin “kayıt içi” üretim sistemine entegre etmek olmalıdır.

Son söz: İnsanın tüketen bir ağzı, üreten iki eli vardır.