Maalesef yükselen döviz fiyatının ve buna bağlı olarak  artan enflasyonun birbirini beslediği bir “kısır döngü”ye paçayı kaptırmış durumdayız. Parası döviz olan ülkeler düşünülerek geliştirilen kuramlara göre, enflasyonu indirmenin yolu faizleri yükseltmektir. Bir bakıma bu “faiz sebep, enflasyon neticedir” tezinin tersten okunuşudur. Yurdum iktisatçılarıyla AKP’nin  anlaşamadıkları tek husus “hangisinin önce geldiği”dir. AKP, “Yüksek faiz, yüksek enflasyon doğurur” diyor. Bu arkadaşlar da “Yüksek faizi, yüksek enflasyon doğuyor” diyor. Onlara göre çözüm basittir: MB faizi yükseltse döviz ucuzlayacak ve enflasyon inecektir. Söylendiği gibi, Türkiye’nin “cari açık” diye bir sorunu yoktur. Çünkü finanse edildiği sürece cari açık sorun değildir. Olsa da cari açığın oluşmasında kur düzeyinin bir etkisi yoktur. Cari açık sorun olmadığı gibi “iki paralı ülkelerde” yabancı para cinsinden borç stokunun büyümesinin de sakıncası yoktur. Yine bunlara göre, yabancı para cinsinden kimseye borcu olmayan cari açık şampiyonu ABD ile tüm cari açığını yabancı parayla finanse eden Türkiye’nin “enflasyonla mücadelede yöntem farkı” olamaz. Tek yol, faizi yükseltmektir.

EKONOMİNİN LABORATUVAR KAYITLARI

Ekonominin laboratuvarı, hayatın kendisidir. İlgileşimler (korelasyonlar) yani bilimin amacı olan sebep-sonuç ilişkilerini bulma, geçmiş veriler irdelenip, incelenerek ortaya çıkarılır. 1979’da Ecevit başbakan iken de “döviz bitmiş, ekonomi paydos etmişti.” Hükümet değişti. 24 Ocak 1980 kararları alındı. Ödenemeyen dış borçlarımız için “moratoryum” ilan ettik. IMF’ye gittik, destek istedik. Dış borçlarımız yeniden yapılandırıldı. Turgut Özal “en pahalı döviz, olmayan dövizdir” dedi. “Enflasyon kadar devalüasyon” formülüyle, sabit kurdan vazgeçilip, döviz fiyatının piyasada oluşması sistemine geçildi. 1980 enflasyonu %106 olarak ölçüldü.  1990’lı yıllarda yıllık enflasyon %70’lerde dolaştı. 1999’da başbakan yine Ecevit’ti. Yine “döviz bitti, ekonomi paydos etti”. Yine IMF’ye gittik. IMF Baş ekonomisti Stanley Fisher, “Sizin sorununuz enflasyonun yüksek olmasıdır. Faizi salın, dövizi tutun, enflasyonu ancak böyle düşürürsünüz. Meraklanmayın döviz açığınızı  biz finanse ederiz” dedi. Merkez Bankası (yani hükümet) bu talimata uydu. 1999’da %69 olan enflasyon, 2000’de pat %39’a indi. Zahiren sonuç alınmıştı. Ama ekonomi içinden çökmüştü. Döviz fiyatını tutmak için, gecelik (overnight) faiz, yıllık %7000’e (günlük %15’e) kadar çıktı.

AKP’NİN ZUHURU VE ZAHİRİ

Döviz fiyatları enflasyonun çok gerisinde kaldığı için  “cari işlemler” faraş gibi açıldı. Döviz bitti, IMF’ci Fisher geldi. Fikir değiştirdim şimdi “dövizi salın, faizi tutun” dedi. Dolar, bir günde 630 bin liradan, önce 1 milyon 300 bine sonra 1 milyon 700 bine çıktı. Ekonominin başına Kemal Derviş getirildi. 25 milyar dolar geldi. 2001’de %68’e çıkmış olan enflasyon, 2002’de pat diye %29’a indi. 2002 sonunda AKP iktidara geldi. Dış finansmana bağlı “hem faizi, hem enflasyonu düşürme, hem de hızlı büyüme” dönemine girildi. Müthiş bir cari açık patlaması ile ürkütücü bir dış borçlanma dönemi başladı. Cari açık GSYH’nin %10’na çıkınca “%5 büyüme,%5 enflasyon, %5 cari açık” formülü bulundu. Sürdürülebilir denen cari açık sürdürülemez olunca,  Bakan Albayrak “ekonomide devrim” başlattı. Önce kendisi devrildi.

Son söz: Rüzgar kesilince, gayret kürekçilere düşer.