Türkiye ekonomisinde olan biteni tek bir cümleyle açıklamak gerekirse şunu söyleyebilirim: “İmkanlarımızın üstünde bir hayat sürmenin yolunu bulduk derken, bir de baktık imkânlarımızın altında yaşar hale gelmişiz.” Bu cümlenin iktisat dilinde karşılığı ise şöyledir: Alınan dış borçlar sayesinde, ülkenin harcanabilir milli geliri, bir süredir GSYH’den daha hızlı artıyordu. Şimdi ise aynı oranda dış borç alınamadığı için, harcanabilir milli gelir artışı, GSYH artışının altına düşmüştür. Bunun üç sebebi vardır:

  1. Cari açık daralmaktadır. 2021 yılında %10 büyümesi beklenen GSYH’ya en büyük katkı “cari açık azalması”ndan doğacaktır. Cari açık azalması, tanım gereği GSYH’yı artırırken, harcanabilir geliri azaltır.

  2. Başta petrol olmak üzere birçok hammaddenin “dünya dolar fiyatı” pandemi yüzünden anormal yükselmiştir. Türkiye “yeraltı zenginlikleri bakımından fakir bir ülke” olduğu için, hammadde üreticilerine geçmiş yıllara göre daha fazla gelir aktarmak zorunda kalmıştır.

  3. Birikmiş dış borçlarımızın finansman maliyeti artmıştır. Bu da eski yıllara göre dışa daha fazla gelir aktarımıdır. Resmi hesaplara giren faiz giderleri ve kâr transferleri ile bu hesaplarda yer almayan “transfer fiyatlandırmaları” yoluyla dışa aktarılan ticari ve sınai kârların toplamı, yılda en az 24 milyar doları aşmıştır.


(Türkiye’nin “Net Uluslararası Yatırım Pozisyonu” (NUYP) kabaca eksi 400 milyar dolardır. 400 milyar dolarlık yükümlülük, Eurobond faizi olan %6 ile çarpılırsa 24 milyar çıkar. Burada bir açıklama yapmam gerekiyor: Merkez Bankası sitesinde, 2020 sonunda eksi 393 milyar dolar olan NUYP’nin 2021’in Ağustos ayında 293 milyar dolara düştüğü yazılı. Ortada böyle bir yükümlülük azalmasını doğrulayan hiçbir kanıt veya olgu yoktur. Kaydi azalış, tarihi TL maliyetleriyle çıkartılan bilançoları, cari kurdan “dolara dönüştürme” hatası yüzündendir. Affedilir gibi değildir.)

ENFLASYON HAYAT PAHALILIĞI DEĞİLDİR

Enflasyon, belli yöntemlerle hesaplan “objektif” bir orandır. Pahalılık ise “sübjektif” daha doğrusu izafi bir ölçümdür. Pahalılık, hane halkının gelir artış oranının, enflasyonun altında kalması demektir. Eğer bir ülkenin harcanabilir milli geliri (disposable income), nüfus artış oranından daha çok artmışsa, o ülkede hayat herkes için pahalanmış olamaz. Çünkü kişinin bir mal veya hizmet alımı için ödediği fiyat, onun için gider, alan için kısmen de olsa bir gelirdir. Ancak hayat herkes için pahalanmamış olsa bile, dar ve sabit gelirliler ve özellikle işsiz kalanlar için hayat çok pahalanmış olabilir.

DÖVİZ BİRİKİMİ OLANLARIN SERVET ARTIŞI DA GELİR SAYILIR

Türkiye “çift paralı” bir ülkedir. Bu paralardan birinin (mesela TL’nin veya doların) satın alma gücü düşüyorsa, diğerinin satın alma gücü artıyordur. Dünyanın her ülkesinde “varlık fiyatları enflasyonu” ile “tüketici fiyatları enflasyonu” farklıdır. Kişilerin gelirleri enflasyon kadar artmasa bile, varlıklarının fiyatı (ki ülkemizin ikinci parası olan döviz, kendi başına bir varlıktır) enflasyondan fazla artmışsa, o kişiler “değer artış kazancı” (capital gain) elde etmiş demektir. Enflasyon yüzde kaç olursa olsun, onlar için hayat pahalanmamış, aksine ucuzlamıştır.

Son söz: Aynı gemide olmak, aynı kamarada olmak değildir.