Önce başlıkta yer alan “kriz” sözcüğünün tanımını yapayım. Ekonomilerde kriz, yüksek oranda “milli gelir düşmesi ile birlikte işsizliğin artması” olarak tanımlanır. Mesela 1929’da ABD’de başlayan ve tüm dünyaya sirayet eden “Büyük Buhran” (Great Depression) Amerika’da milli gelirin %25 düşmesine ve işsizliğin %30’a çıkmasına sebep olmuştur. Bu olay, ekonomik faaliyette yavaşlama, durgunluk, durgunluk hatta gerileme içinde enflasyon gibi bir “sıkıntılı” süreç değil, dört başı mamur büyük bir krizdir.

Günümüzde dünyada veya Türkiye’de böylesi bir kriz beklemem zaten söz konusu değildir. Benim aklımda daha ziyade 1979’da yaşadığımıza benzer bir kriz var. Yakıtsızlıktan santrallerin tam kapasite çalışamadığı için günde 4 saat elektrik kesildiği, kaloriferlerin yanmadığı, benzinin karneye bağlandığı, başta döviz olmak üzere, her malın biri karaborsa, diğeri resmi olmak üzere “iki” fiyatının olduğu, ithal malların zor bulunduğu bir tablo canlanıyor zihnimde.

Bu saydıklarım o günkü sorunların sadece bir kısmıdır. Sokaklara egemen olan solcu ve sağcı çetelerden, grevler yüzünden çalışmayan yüzden fazla fabrikadan hiç bahsetmedim. Hamdolsun 18 aydır devam eden Covid-19 salgınına rağmen böyle bir krize girmedik.

EKONOMİNİN KÖTÜ YÖNETİLMESİ NEDİR

Türkiye ekonomisinin kötü yönlendirildiği ve yönetildiği tartışma götürmez. Kötü yönetim, iki bileşenden oluşur. Birincisi gayri iktisadi yatırımlar yapmak, ikincisi israf ve yolsuzluktur. Bunların ikisi de aile boyu mevcuttur.

AKP ve şimdiki ortağı MHP bu milletin içinden çıkmıştır. Yani milleti (pardon cumhuru) temsil etmekteler. Kendilerince cumhurun inanç ve tercihleri yönünde kararlar almaktalar. Aldıkları karar sayısı arttıkça, yaptıkları hatalar da artmaktadır. Hata sayısının artması “iktidarda çok uzun süre kalmanın laneti”dir.

Bu yüzden mevcut iktidarın “Cumhurbaşkanlığı sisteminin” mantık ve matematiği icabı, ilk genel seçimde değişmesi galip ihtimaldir. Unutulmasın ki; yeni seçilecek “Cumhurbaşkanı” da bugünkünün yetkilerine sahip olacaktır. Onun da birden coşup, bıraktığı bayındırlık eserleriyle ölümsüzleşmek amacıyla “Samsun’dan Silifke’ye” kanal açmaya girişmeyeceğinin bir garantisi yoktur. Ama bu muhtemel değildir. Muhtemel tehlike CHP ağırlıklı müstakbel iktidarın “devletçiliğe” kaymasıdır.

SERBEST PİYASANIN FAZİLETİ

Askeri darbelerle dalga geçmek için anlatılan bir hikaye vardı. Denildiğine göre eski TSK’nın (Türk Silahlı Kuvvetleri) komutanları, şimdi değişmiş olan “İç Hizmet Kanunu”nun kendilerine verdiği “Cumhuriyeti korumak ve kollamak görevi” kapsamında, icabında uygulamak üzere daima bir “stand by” darbe planı bulundurmuş.

Bu planın başında “darbeye girişmeden önce ülkede yeterli döviz bulunduğundan” emin ol yazarmış. Eğer yeterli döviz yoksa, darbe ertelenirmiş. Nitekim, sırf bu sebeple 1979’da yapılması planlanan darbe, Demirel-Özal ikilisinin döviz sorununu çözmesinden sonra 1980 Eylül’de hayata geçirilmiş.

Tabii bunların hepsi tevatür. Ama yazının başlığına dönersek, AKP’nin gayri iktisadi akılsız yatırım savurganlığına ve ahbap-çavuş kollama harcamalarına rağmen neden ülkemizde ciddi bir kriz çıkmıyor sorusunun yanıtı şudur: Çünkü mal fiyatlarını ve özellikle doların fiyatını devlet tespit etmiyor.

Son söz: En pahalısı, olmayan dövizdir.