Hayek’in deyişiyle “İktisat, insan yapması değildir ama, içinde insan vardır.” (Economics is not man-made, but there is men in it) Hayek, iktisat insan yapması değildir derken, bu bilimin fizik temeller üzerine oturduğunu, yani bir bakıma “God Made” (Tanrı yapması) olduğunu ifade etmektedir. Diğer taraftan “içinde insan vardır” derken de iktisadın, sosyoloji ve psikoloji ile birlikte ele alınması gerektiğini vurgulamıştır. Eğer iktisadın içinde “insan” yani toplum ve birey varsa o zaman en geniş anlamda “din/ideoloji” de vardır. Nitekim Weber de başarılı bir şekilde uygulanan “kapitalizm” ile onu uygulayan toplumun dini inançları yani “Protestan ahlakı” arasında bir ilişki olduğunu gözlemlemiştir. Bir aralık  Anadolu kentlerinde parlayan dindar girişimcileri “Kalvenist Müslüman” olarak nitelendirmek modaydı. “İktisat, teşvikler hakkındadır”  (economics is about incentives) diye de bir tespit vardır. Teşvik, insanı belli bir davranışa yönlendirmektir. Dövizli devlet tahvillerinin faizini indiremeyen AKP, şimdilerde TL’in faizini indirerek halkı, parasını dövizde tutmaya teşvik etmektedir. “Faiz sebep, enflasyon neticedir” nakaratının amacı budur. Yükselen döviz fiyatlarında da insanları, döviz kazandırıcı faaliyete yönelmeye teşvik edeceği beklenmektedir.

FAİZ VE RİBA

Arapça’da hem “faiz/fayiz” (fayid)” hem de “riba” kelimeleri var. Birincisinin kökü “f,y,d” ikincisininki ise “r,b”. (Biz Arapça “d” yi, “z” diye telaffuz ederiz. Bakınız “ramazan” ve “ramadan”) Galiba Kuran’da “faiz” kelimesi geçmiyor.  Buna mukabil “riba” çok yerde geçiyor. Her iki kelime de “artan, çoğalan” anlamına geliyormuş. İki ayrı kök olduğuna göre, mutlaka aralarında bir anlam farkı vardır. Neyse. Araştırmamda bulduğum en önemli sonuç ribanın “mutlak anlamda çoğalma” olduğudur. Yani “ihtiyaç” için ödünç alınan altın, gümüş, buğday veya arpa gibi fiziki maddelerin, ödünç geri verilirken aynı miktarda olması yeterlidir hükmü var. Burada anahtar kelime ihtiyaçtır. Ticaret kastıyla alınan ödünç değildir. İhtiyaç için alınan meta artmayacağına göre, borçludan ödünç alınan miktardan fazla ödeme yapması istenirse, oluşan “riba” haramdır deniyor. Bu hükmün günümüzdeki faizle bir ilgisi yoktur. İşin ilginç yönü Osmanlı’da Kanuni Süleyman zamanından beri faiz (çok yüksek oranda) şeyhülislam fetvasıyla uygulanmıştır.

EKSİ FAİZLE KREDİ KULANMAK

Enflasyonun %20 (yoksa %50 mi?) olduğu bir yılda TL mevduata veya tahvile %16 faiz ödeniyorsa, yatırılan para “mutlak anlamda” azalıyordur. Paranın nominal olarak artması “riba” değildir. Çünkü faizi ile birlikte ele geçen parayla  şimdi daha az meta alınmaktadır. Yani günah unsuru oluşmamıştır. Aklıma hınzır bir soru geldi. Ribasız yani eksi reel faizle kredi kullanarak elde edilen kazanç haram değil midir? Gariban tasarruf sahibinin birikiminin reel olarak azalması reva-ı hak mı? Aldığı krediyle mal ve  mülk edinen  kişi veya firmaların varlıklarının değeri artarken, ona banka üzerinden borç verenlerin yani TL ile birikimlerini çoğaltabileceğini düşünen “iyi niyetli” tasarruf sahiplerinin bu işlemden zararlı çıkması haksızlık değil mi?  Böylesi bir haksızlığı hiçbir kutsal kitap emretmiş olamaz.

Son söz: Bilim, dine tekaddüm eder.