Yurdum iktisatçılarının en büyük merakı yüksek faizdir. Sürekli olarak, sadece bizim değil, tüm merkez bankalarının faizi artırması gerektiğini söyler ve yazarlar. Onlara göre faiz, her zaman enflasyonun üstünde olmalıdır. Bu, önerme, hem kuramsal olarak yanlıştır hem de tüm dünyada istisnai durumlar hariç “yaygın uygulama” bunun tersidir. Onlara göre fiyat istikrarı ancak böyle sağlanır. En sevdikleri anlatım “merkez bankalarının, partinin en neşeli anında, müziği susturup içki şişelerini kaldıran kişi olduğudur.” Hayran oldukları kişi iki metrelik çam yarması Paul Adolph Volcker’dır. 1979’da ABD’de enflasyon %20 olmuştu. O yılın ağustos ayında Volcker, FED başkanı olmuş ve bu görevde 1987’nin Ağustos ayına kadar kalmıştı. Volcker başkan olunca faizleri yükseltmiş ve bu sayede ABD’de enflasyon 3 yıl içinde %3’e düşürmüştü. Pek tabii, ABD ekonomisi, yüksek işsizlik ve düşük büyüme ile enflasyonu düşürmenin bedelini ödemişti. Bu olayın bir benzeri bugüne kadar yaşanmadı. Dizginlenmeseydi enflasyon ABD’de ve dünyanın diğer gelişmiş ülkelerinde yüzde kaça çıkardı? Bunun dünya ekonomisine maliyeti ne olurdu, bilinemez. Paul Volcker herhalde doğru olanı yapmıştı. Ama dün doğru olan, belki de sadece dün için doğruydu.

YÜKSEK FAİZ TASARRUFU DÜŞÜRÜR

Yurdum iktisatçılarının “yüksek faiz, tasarrufu artırır” söylemi de temelden yanlıştır.  Hanehalkı “ihtiyat saiki” (precautionary motive) ile tasarruf eder. Bunun faizle ilgisi yoktur. İktisatta “yatırım ile tasarruf” eşit kabul edilir. Yüksek faiz, düşük getirili yatırımları “yapmaya değmez” (infeasible) hale getirir. Bu da yatırım miktarını düşürür. Eğer yatırım miktarı düşmüşse, onun eşiti olan tasarruf da düşmüş demektir. Bu, cebirsel bir ilişkidir. Yüksek faiz “tasarruf mevduatını” artırabilir. Mevduat artışı, tasarruf artışı değildir. Tasarruf, yatırıma dönüştüğü anda “iktisadi” bağlamda tasarruf olur. Buna mukabil tüketim için harcamadığı geliriyle ev inşa ettirmek veya herhangi bir üretim aracını satın almak ve satın alınmasını finanse etmek tasarruftur. Tasarruf, faizler düşünce yani eğer girişimciler ucuz finansmanı bulunca daha fazla yatırım yaparlarsa artar. Ülkede yatırım iklimi kötüyse, düşük faiz de yatırımı teşvik etmez. Tasarruf yine artmamış olur.

REEL FAİZ HESABI

Yurdum iktisatçıları, her ayın başında ilan edilen ve geçen yılın aynı ayına göre oluşan “genel fiyat artışı” anlamına gelen enflasyon ile bugün ilan edilen ve gelecek 12 ay sonunda tahakkuk edecek faizi karşılaştırarak “reel faiz” hesabı yapıyor. Nominal faizi, enflasyonla deflate ederek “reel faizi” bulmak için, her ikisinin de (yani hem nominal faizin hem de enflasyonun) aynı döneme ait olması gerekir. Reel faizin yüzde kaç olduğu, ancak geçmiş dönem için hesaplanabilir. İleriye dönük reel faiz hesabı sadece bir tahmindir. Cicili bicili tablolar veya renkli grafikler çizerek hesabın yanlışlığı düzeltilemez. TL’nin sürekli değer kaybetmesinin (enflasyon diye okuyun) sebebi, Merkez Bankası’nın “nominal faizi enflasyonun üstünde tutmaması” değil, bir türlü kapanmayan cari açıktır. Bu da değerli TL ile gerçekleşemez. Esasen reel faiz bilinmeden Türkiye’de faizler yüksek veya düşük diye bir hüküm de verilemez. Dolayısıyla TL’nin nominal faiziyle orta veya uzun vadeli iktisadi analiz yapılamaz.

SON SÖZ: Ölçemeyen, yönetemez.