AKP iktidara geldikten sonra, döviz fiyatını baskılamak için uygulanan para politikasına “yüksek faiz, düşük kur” ismini takan kişi (bildiğim kadarıyla) benim. 2003’ten sonra, ülkemize oluk oluk sıcak para akar ve bu sayede dolar fiyatı gerilerken “dolara çıpalanmış enflasyon” da düşüyordu. Pek tabii cari açık da faraş gibi açılıyordu. Ne gam! Güzel ve yalnız yurdumun alaylı veya mektepli iktisatçılarına göre “finanse edildiği sürece cari açık sorun değildi.” Belki uzun vadede sorun olabilirdi. Ama onun için bugünden önlem almaya gerek yoktu. Ekonomide adeta “devr-i saadet” yaşanıyordu. Hem GSYH büyüyor (cari dolar kuruyla adeta kendini katlıyordu) hem faizler iniyor hem de enflasyon düşüyordu. Ben de, ekonomide mucize olmaz, bu sonuç dış borç stokunu artırmak pahasına elde ediliyor, sürdürülemez diye yırtınıyordum. İktisatçılarımız da “yüksek (reel) faiz, düşük kur” diye bir şey yok; görmüyor musunuz, (nominal) faizler iniyor, diye makale yazıyordu. Çok geçmeden bu yılların, Türkiye’de en yüksek reel faizin ödendiği dönem olduğu Burak Saltoğlu tarafından da raporlandı. Burak Hoca yaptığı bir sunumda aynı devrede başta Arjantin olmak üzere Latin Amerika ülkelerinde de benzer “devr-i saadet”ler yaşandığını sayılarla ortaya koydu.

MEVLAM SONUMUZU HAYREYLESİN

Yaklaşık bir yıl önce, iktisat doktoru Berat Albayrak, istikbale bakıp sıcak dövizin artık gelmediğini görünce mücrim gibi titremiş ve kendi kendine, ülkeyi kurtarmak elinden gelmiyorsa bari kendini kurtar, demişti. Bir gece sabaha karşı “Mevlam sonumuzu hayreylesin” diyerek Maliye ve Hazine Bakanlığı’ndan istifa etti. Herhalde bugünlerde, ne kadar doğru zamanda istifa etmiş olduğunu görüp Allah’a şükrediyordur. Görünen manzara-i umumiye şöyleydi. Döviz fiyatını baskılamak uğruna eldeki rezervler eritilmişti. Sıcak döviz çekmek için faizleri artırmaktan başka çare yoktu. Ama faiz artırmanın da “orta vadede bile” kalıcı bir çözüm olmayacağı açıktı. Ülkenin “yeni bir hikâyeye” ihtiyacı vardı. Evraka! Hikaye bulunmuştu. Cari fazla vererek müzmin döviz yetmezliğine kalıcı bir çözüm getirilecekti. Bu bir devrimdi. Devrim, fedakârlık isterdi. Halkımız bunu anlayışla karşılayacaktı.

FAİZDEN ENFLASYONA AKTARMA MEKANİZMASI

Bu “Yeni Hikaye” AKP tarafından “faiz sebep, enflasyon neticedir” sloganı nas ile soslandırılarak piyasaya lanse edildi. Aslında “faiz sebep, kur sonuçtur” denmek isteniyordu. Esasen “çift paralı” Türkiye’de faizle, enflasyon arasında doğrudan bir ilgileşim yoktur. Yüksek faizin enflasyonu geriletmesi, döviz fiyatını düşürmesiyle olur. AKP de zaten, enflasyonu indirmek için değil,  ihracat artsın diye TL’nin değerini düşürmek amacıyla faizleri indirdi. Piyasa da buna döviz fiyatını yükselterek beklenen tepkiyi verdi. Şimdi duyuyoruz ki; AKP aşırıya kaçan döviz fiyatını baskılamak için tekrar “döviz satmaya başlamış”. Faiz artırmamaya yeminliyiz diyerek, kurdaki yükselmeyi “döviz tanzim satışı” ile dizginlemek bana pek akılcı gelmiyor. Görüldü ki; “faiz sebep, kur sonuç”tur. Piyasalarla inatlaşmayın, artırın şu faizi, durdurun TL’nin değerindeki bu serbest düşüşü. Sonra tekrar indirirsiniz. Korkarım bu inatlaşma yüzünden “Yeni Hikaye” bitecektir.

Son söz: İktisatta takiye caizdir.